Bütün kâinatta tecelli eden Esma-i Hüsnayı (Allah’ın güzel isimleri) kendinde gösteren bir aynadır. Hayat sıfatında bu özelliğinden dolayı; Allah’ın (cc) varlığı ve birliğine işaret eden deliller vardır.
Şöyle ki: “Nasıl görmek, işitmek, söylemek hayatın âlâmetidir, hayatın varlığına işaret eder. Aynen öyle de, bu kâinatta cereyan eden mutlak kudret, mutlak irade, mutlak ilim gibi sıfatlar, bütün delilleriyle mutlak Hayy (Kayıt altına alınmayan, sınırlandırılmayan) olan Allah’ın varlığına işaret ederler.”
Bediüzzaman Hazretleri, “İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar...” diyor. (İşarat’ül İ’caz)
Mahiyet ise: “Bir şeyin iç yüzü, aslı, esası ve o şeyin neden ibaret oluğudur.”
Hakikat ile mahiyet arasındaki fark ise: “Bir şeyin daire-i ilimdeki tahakkukuna hakikat, daire-i kudretteki haline ise mahiyet” deniliyor.
Demek ki, insan kıymetini arttırmak için önce mahiyetini bilecek ve onu doğru istkamete (sırat-ı müstakim) yönlendirip, bütün himmetini bu yolda sarf ederek “Ahsen-i takvim”e lâyık bir kıymet kazanacak.
Şimdi “Hayatın mahiyetine” şu vecizeler üzerinden bakmaya çalışalım.
“Esma-i İlâhiyeye ait garaibin fihristesi”: Demek ki, Cenabı Allah’ın bütün isimlerinin garip yani, “hayranlık uyandırıcı ve şaşırtıcı” tecellileri var. Meselâ: Muhyi bir isim ve her isim bir hazine olduğuna göre, bitkilerin de, hayvanların da, meleklerin de, insanların da hayatları bu hazineden gönderiliyor. Hepsinin dereceleri farklı olduğu gibi, arslanla koyunun ruhuda farklı. Ona göre elbise giydiriliyor, cihazları da ruhuna uygun veriliyor. Bunlar gerçekten garip şeyler. İşte insan hayatı da, bitki hayatı da, hayvanî hayat da, melek hayatı da bulunduğu için bütün bu hayatlara bir fihriste oluyor. Bu özelliğinden dolayı da, Cenab-ı Allah’ın esmasına en cami bir ayna oluyor. “Hem şuun ve sıfât-ı İlâhiyenin bir mikyası”: Şuun kelimesinin tanımı ise: “Cenâb-ı Hakk’ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.” olarak tarif ediliyor.
Hâlıkiyet, malikiyet, rezzakiyet rububiyet… gibi haller, Cenab-ı Allah’ın şuunatındandır.
Meselâ, rezzakiyet şuunattandır dedik. Buna göre, Cenab-ı Allah bir mahlûkuna rızık vermeye karar vermesi irade, rızkı vermesi ise kudret olur. İşte burada kudret ve irade sıfatlarını tecelliye sevk eden rezzakiyet, yani şuunat oldu.
Bunun insandaki karşılığı ise, biz de bir fakiri gördüğümüzde içimizde bir merhamet oluşuyor. “Şu fakire bir yardım edelim” diyoruz. İşte bu halimiz şuunattır. Ona yardım etmeye karar vermemiz irade, fakire parayı vermemiz de kudret oluyor. Bizdeki irade ve kudret sıfatlarını harekete geçiren de, merhamet oluyor.
Bu kıyas ile, Cenab-ı Allah’ın sıfat ve şuunatını biliyoruz. İşte insan, hayatın mahiyetinin, ”şuun ve sıfât-ı İlâhiyenin bir mikyası”olduğunu bilirse bu bilmek, insanı marifete götürmeye vesile oluyor. Evet, Cenab-ı Allah’ın Kendisini tanımamız için bize verdiği bu cihazlar, doğru istikamette kullanılmadığı takdirde, “Ona verilen bütün cihazat ve âlât ve letaif, ondan şikâyet ederek haşirde onun aleyhinde şehadet edeceklerdir ve dâvâcı olacaklardır.” 1
“Evet insana verilen bütün cihazat-ı âcibe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil; belki, pek ehemmiyetli bir hayat-ı bâkiye için verilmişler.” 2
Dipnotlar:
1- 23. Söz, İkinci Mebhas.
2- 23. Söz, İkinci Mebhas.