"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Uydurukça meselesi (2)

Nahit TOPALOĞLU
27 Mayıs 2025, Salı
Dilimizi muhafaza konusunda hassas olmak takdire şâyandır. “Kámus, namustur.” denmiş.

Lâkin din ve dil konusu, bizde herkesin ahkâm kestiği bir alandır maalesef. İhtisasa pek riâyet yok; herkes kendisini yeterince mütehassıs kabul ediyor.  

Kardeşimizin de mütehassıs sandığı kişilerce yayımlanan (bana gönderdiği) listede uydurukça olarak gösterilen “dizi” kelimesi eski Türkçe “tizig” kelimesinden gelmekte olup saf Türkçedir. Sondaki “k” sesi, pek çok Türkçe kelimede olduğu gibi zamanla düşmüş, baştaki t de yumuşamıştır; o kadar. İtiraz edilen“dizi” sözü ne kök, ne ek ve ne de mânâ açısından pürüz taşımaz. 

Dil zaten uydurma işidir. Yeter ki kök, ek Türkçe olsun ve de yeni kelimeye verilen anlam münasip düşsün. Karşı çıkılması gereken husus, usulünce türetilen bu yeni kelimelerin baş tacı edilip eskiden beri kullanageldiğimiz Türkçeleşmiş seleflerine savaş açılmasıdır. Bu tavır, dili fakirleştirir. Yoksa bir yazıda, mısra kelimesini kullandıktan sonra müteakip cümlede dizeyi istimalin, kanaatimce hiçbir mahzuru yoktur. 

Hatta ezber bozayım: Bazı ifadelerde mısra yerine dize kullanmak daha da uygun düşebilir. Edebiyat terimi olan mısra, “beytin yarısı” anlamınadır. Şiir beyitlerden (ikiliklerden) müteşekkil olmasa bile zamanla şiirin her bir satırına “mısra” denmiştir. 

“Müselles, rubâi, murabbâ, muhammes, şarkı” gibi bir Divan Edebiyatı nazım şekli söz konusuysa yâni şiir, “gazel, mesnevi” gibi beyitlerden müteşekkil değilse bile, “beytin yarısı” manasındaki “mısra” lafzının, “anlam genişlemesi” şeklinde mezkür nazım şekillerinin her bir satırı için de kullanılması yaygınlaşmıştır. 

Halk Edebiyatında hece vezniyle yazılan “semâi, koşma, türkü…”  yahut serbest nazım formundaki günümüz şiirlerinden biri söz konusuysa bu manzumelerin herhangi bir satırını ifade için “dize” –kanaatimce- daha da uygun gibidir. Çünkü dizede “beytin yarısı” gibi bir anlam yükü yoktur. Bir başka nazım biriminin (beytin) yarısını değil, sadece kendini yani şiirin her bir satırını ifade eder.

Ne eki, ne kökü Türkçe olmadığı halde sâir dillerden aldığımız ve zamanla fethettiğimiz, halkın lisanına yerleşen kelimeleri Türkçemize dâhil etmek zorunda kalıyorsak, bir asra yakın direnebilmiş, ses yapısı itibariyle de halkımızın bir tasarruf cihetine bile gitmediği, seslerine hiç dokunmadan aynen kullandığı türetilmiş yeni kelimelere dokunmamak gerekir, diye düşünüyorum. “Dize” işte böyle bir kelimedir.

Dize, tespit edebildiğim kadarıyla ilk defa 1948 yılında kullanılmış. 77 yıllık bir geçmişi var. 77 yıl içinde binlerce ve binlerce kelime piyasaya sürülmüş fakat devletçe dayatılmamışsa (kanun, tüzük , müessese ismi gibi) sevimsiz ve dilimizin yapısına aykırı olan kelimeler silinip gitmiştir. 

Dilimizde fiilden isim türeten –e eki pek işlek değilse de mevcuttur: Yar-a, oy-a, öt-e, düş-e kalk-a, ortaklaş-a gibi sözlere, zamanla diz-e, sür-e gibi kelimeler de eklenmiştir. 

İlk kez kaç yılında kullanıldığını bilemiyorsam da, “süre” kelimesinin dahi en az 90 yıllık bir mazisi var. (Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu, 1935)

Tekraren ifade edelim ki Devlet resmen müdahale edip bir müessese ismi yapmamış, kanunlarda, tüzüklerde resmen kullanıp dayatmamış yani o türedi kelimeyi sürekli kuvözde tutarak hayatiyetini sun’î olarak sürdürme gayretinde olmamış ise, yeni türetilmiş ve halk tarafından da kullanılıp yerleşmiş kelimelere karşı müsamaha göstermek lazımdır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus –bunu bilhassa ifade etmek istiyorum- yeni türetilen kelimeyi baş tacı edip eskisini “tu kaka” diyerek dilden dışlama cihetine gitmemektir. Bu tutum dili kısırlaştırır.

“Müddet, temâdî, imtidat, mühlet, mehil, vâde, zaman, vakit” sözlerini atıp hepsinin yerine her zaman ve sadece “süre” kullanımı, dile kazandırmaz, kaybettirir. –Sonu yarın–

Okunma Sayısı: 596
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    27.5.2025 11:49:58

    Recep Bey kardeşim, Yazımız 3 günlük bir dizi. Bütüne baktığınızda ana düşünce net anlaşılır diye düşünmekteyim. Yanlış anlaşılmaya müsait sözlerle ana fikri gölgelemiş isem, benim kusurumdur tabi. Fakat Napolyon'un ünlü sözünü de hatırlamakta fayda var: "Bana tevili mümkün olmayan bir söz söyleyin, sizi onunla idam edeyim." Kişi yanlış anlamak isterse yapılacak pek bir şey yoktur. Bu arada bir tashih yapayım: TDK "kaptıkaçtı götürgeç" vs gibi sözcükler(!) [sözcük için yarınki yazımızı bekleyiniz] uydurmuş değildir. Bu, araba için "kaptı kaçtı götürgeç", hostes için "Gök konuksal avrat" gibi üretimler Türk halkının nüktedanlık eseri bir tepki olarak uydurma sözleri tiye alan zekâ ürünleridir.

  • Nahit Topaloğlu

    27.5.2025 11:32:52

    Ali Evren kardeşim, ilginiz ve yorumlarınız için teşekkürler. Ödev, görev, sınav vs. kelimelerinin fiil köküne -v eki getirilerek türetildiği mâlumdur. Bizim söylediğimiz Türkçede fiilden isim türeten -v ekinin olmadığıdır. Ciddî dilbilgisi kitaplarına bakan herkes Fiilden isim türeten -v diye bir yapım ekimizin olamadığını görecektir. Yarınki yazımızda bu hususa temas etttik. Bâki selamlar

  • Raşit örenel

    27.5.2025 11:19:56

    Uydurukça meselesinde zaman zaman aşırı ve yersiz bir hassasiyet gösterildiği gerçek, fakat korunmak istenen değerlerin kıymeti sebebiyle çoğu zaman hoş görmek lazım. Yazınızdaki "kuvöz" örneği kastınız için yerinde bir örnek olmuş. Yalnız bu sadece devletin yaptığı bir iş te değil. Kastettiğiniz devlet aklının misyonunu benimsemiş fahri "kuvöz"cüler de var. Meseleye sun'ilik tarafından yaklaşınca ise sadece kelimenin yapay olmasından başka, kullanımda da bir yapaylık söz konusu olabiliyor. Bu durumda ise yeni-eski, uydurukça farketmeksizin; yazıya asri, entelektüel, aydın, münevver, halktan ya da geleneksel bir hava katmak üzere imaja dair bir kasıtla zorlama duran tüm kullanımlar, hele bir de dönüp dönüp kullanılıyorsa, uydurukça kelimenin bizzat hissettirdiği, bir yapaylık ve çiğlik ihsas ettiriyor. Tabii metne melodik bir ton vermek için ustaca yapılan ama sırıtmayan, gönle de göze de hoş gelen tekrarlar (uydurukça olmamak kaydıyla) müstesna.

  • Ali Dinar

    27.5.2025 03:33:24

    Allah ömrünü hayırlı ve uzun etsin Nahit abi,edebiyatta baş tacı olduğunu biliyoruz..

  • Ali Evren

    27.5.2025 02:02:36

    Alişir Nevaî'nin "Mehakemet'ül Lügateyn"de, Farsça'dan zengin dediği güzel Türkçemiz, önce edebiyatçılar tarafından halkın anlamadığı hale getirilmiş, sonra otuzlu yıllarda ideolojik amaçla yozlaştırılmış.. İfrat tefriti doğurur, onlara karşı bazıları da "dil" kelimesine dahi uydurukça demiş. (Bknz; İdeolocia Örgüsü/N.F.) Evet, Sultan'üş-şüera bu hataya düşerse, sade okur ne yapsın. Bu sebeple tebrik ve takdire şayan bu yazı dizisini Türkçe dostu gençler güvenle okuyup, yararlanmalı.. Küçük bir katkı: (önceki makalede) Ödev kelimesi (görev, sınav vb) fiil+av ekiyle türetilmiştir.

  • receb

    27.5.2025 00:15:04

    Siz anladığım kadarıyla size yapılan dize üzerinden bir eleştiriyi ayrıntılı cevap vermişsiniz.Daha büyük meseleler var.İslami gazetelerde eskiden Osmanlı mazimizi hedef alan ve lisanımızdaki kelimelerin yerine kasten konulan uydurukça kelimeler klullanılmazdı.Şimdilerde bol miktarda kullanılıyor.Bir hassasiyet gerekiyor.

  • receb

    27.5.2025 00:12:00

    Merhum Muharrem Ergin den Türk Dili dersi görmüştük.Ne kitabında ne de bir yıl süren derslerinde uydurukça bir kelime bile kullanmadı.Bu açıdan dil zaten uydurma işidir cümleniz başka yerlere de gidebilir.Bu açıdan kaptıkaçtı götürgeç araba yerine tutmadı mesela.Bilhassa sol kesimin kullandığı uydurukça kelimeler yaygınlaştı.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı