Yaşadığımız asır, ahir zamanın en dehşetli asrı. Asrın başlarında Bediüzzaman’ın ümit verici sözlerine, beraber yaşadığı âlim insanlar “zaman ahir zamandır, gittikçe fenalaşacak” diye itirazlarda bulunuyorlardı.
Bediüzzaman da onlara şöyle hitap ediyordu: “İşte ben de sizinle konuşmayacağım, şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım: Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temaşa eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed’ler, vesaireler!.. Sizlere hitap ediyorum.” (Tarihçe-i Hayat, s. 75)
Halbuki o günler cihan savaşının arzı velveleye verdiği günlerdi.
Bediüzzaman, “Rüyada bir hitabe”de de “Ümitvar olunuz, şu istikbal içinde en yüksek gür sâdâ İslâm’ın sâdâsı olacaktır” diyordu.
İşte yüz yılın çalkantıları içinde nice tarihi hadiseler yaşandı. En dehşetli şahsın ve rejiminin dördüncü devresi âdileşti ve geri çekilmeye başladı.
“Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı” adlı bir eser vardı. Gençliğimizde zevkle okumuştuk.
Son yıllarda cemaatlere ve özellikle Nur camiasına atfen yapılan manevî mahalle baskıları inşallah yerle bir olacak. Üstadın “Sizler, istemek talebinde olamadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder” beyanları aslında her şeyi özetlemektedir. Bizlere düşen, ihlâsı muhafaza ederek çalışmaktır. Allah’ın vazifesine müdahele etmemek, ümitsizliğe düşmemektir.
Üstadın müjdelerinin hangileri çıkmadıki, bunlar da çıkmasın?
Hatta Rus da dinsiz kalamaz, geri dönüp Hıristiyan da olamaz, ya musalâha edecek veya tabi olacak ifadelerinde belirtildiği gibi, “Hak mutlaka galebe edecektir.”
Karanlık gecelerin sabahı olacak, yeryüzü kirlerden temizlenecek inşallah.
Bunu Rahmet-i İlâhiyeden ümitle bekliyoruz.