En evvel bunun kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umûmî’deki esaretimden döndüğüm vakit, Ankara’da mevcut 200 mebustan 163 mebusun imzası ile 150 bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymettar bir üniversitenin tesisine her şeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hatta dinde çok lakayt ve Garblılaşmak ve an’anattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım mebuslar dahi onu imza ettiler. Yalnız onlardan ikisi dediler ki: “Biz şimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade Garblılaşmaya ve medeniyete muhtacız.”
Ben de cevaben dedim:
Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya’da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve feylesofların garbda gelmelerinin delâletiyle Asya’yı hakikî terakkî ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak Garblılaşmak namıyla an’ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdînî bir esas yapsanız dahi, dört-beş büyük milletlerin merkezinde olan Vilâyât-ı Şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyetin hakaikına kat’iyen taraftar olmak, size lâzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceğim:
Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim.
Dedi: “Ben Müslüman bir Türk’ü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.”
“Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esâretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksü’l-amel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fâsık, hatta dinsiz de olsa bir Kürt’ü salih bir Türk’e tercih ediyorum.”
Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.
(Devamı var)
Emirdağ Lahikası, 359. mektup, s. 556
LUGATÇE:
aksü’l-amel: aksi tesir, tepki, reaksiyon.
an’anat: an’aneler, gelenekler.
enbiya: peygamberler.
Garblılaşmak: Batılılaşmak.
harb-i umûmî: dünya savaşı.
hükema: filozoflar.
lâdînî: din dışı, dinle alâkası olmayan.
mebus: milletvekili.
şark: doğu.
tecerrüd: soyunma, soyutlanma, uzaklaşma.
terakkî: yükselme, ilerleme.
ulûm-u an’ane: gelenek haline gelmiş klasik ilimler.
ulûm-u diniye: dinî ilimler.
Vilâyât-ı Şarkiye: şark vilayetleri, doğu illeri.