Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize bildirmiyor ki bir Müslüman, muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini İslâmiyete tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dâhil olmuş olsun.
Dinden çıkanlar var, o başka mesele... Taklit ise ehemmiyetsizdir. Halbuki edyân-ı saire müntesipleri mutlaka fevc fevc muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat’î ile daire-i İslâmiyete dâhil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır.
Hem de tarih bize bildiriyor ki ehl-i İslâm’ın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibâları nisbetindedir; başkaların temeddünü ise dinleriyle makusen mütenasibdir.
Hem de hakikat bize bildiriyor ki mütenebbih olan beşer dinsiz olamaz. Lâsiyyema uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz. Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehâcümüne karşı istinad edecek ve gayr-i mahdut âmâline neşv ü nemâ verecek ve istimdadgâhı olacak noktayı, yani din-i hak olan dane-i hakikati elde etmezse yaşayamaz. Bu sırdandır ki herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî uyanmıştır. Demek istikbalde nev-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl vardır.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 192
LÛGATÇE:
âmâl: emeller, gayeler, arzular.
beraatü’l-istihlâl: iyi bir alâmet, güzel bir başlangıç.
bürhan-i kat’î: kesin delil.
din-i fıtrî: fıtrat dini, yaratılışa uygun din.
edyân-ı saire: diğer dinler.
fevc fevc: akın akın, dalga dalga.
ittibâ: tâbi olma, uyma, itaat etme.
lâsiyyema: bilhassa, özellikle.
makusen mütenasib: ters orantılı.
meyl-i taharrî: araştırma meyli.
mütenebbih: uyanmış.
neşv ü nemâ: büyüme, gelişme.
temeddün: medenîleşme.