İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hamal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile Vilâyat-ı Şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hamalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene, anlayacakları suretle, meşrutiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde:
İstibdat, zulüm ve tahakkümdür; meşrutiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar.
Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkîye sevk eden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira husumette fenalık var; husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz.
İşte o hamalların Avusturya’ya karşı, benim gibi bütün Avrupa’ya karşı boykotları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketlerinde bu nasihatin tesiri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını ta’dil etmeye ve boykotajlarla Avrupa’ya karşı harb-i iktisadî açmaya sebebiyet verdiğimden, demek cinayet ettim ki, bu belâya düştüm.
Dördüncü Cinayet: Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle, Şeriatı –hâşâ ve kellâ– istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm. Onların zannını tekzip etmek için, meşrutiyeti herkesten ziyade Şeriat namına alkışladım. Lâkin yine korktum ki, başka bir istibdat tekrar o zannı tasdik eder diye, ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya Camiinde mebusana hitaben feryat ettim. Ve söyledim ki:
Meşrutiyeti meşruiyet ünvanı ile telâkki ve telkin ediniz. Tâ yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdat, pis eliyle o mübareği ağrazına siper etmekle lekedar etmesin. Hürriyeti âdâb-ı Şeriatla takyid ediniz. Zira cahil efrat ve avam-ı nâs kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaatsiz olur. Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. Tâ ki, namaz sahih ola. Zira hakaik-ı meşrutiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dava ettim.
Ben ki, bir âdi talebeyim. Ulemaya farz olan bir vazifeyi omuzuma aldım. Demek cinayet ettim ki, bu tokadı yedim.
Tarihçe-i Hayat, s. 74
LÛGATÇE:
avam-ı nâs: halkın alt tabakası.
istibdat: kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
sarahaten: açıkça.
sefih: helâl olmayan zevk ve eğlencelere düşkün, sefâhete düşmüş kimse.
taassup: şiddetli ve aşırı bağlılık.
tahakküm: zorbalık etme; zorla hükmetme, mânevî baskı.
takyid: kayıt altına alma.
terakkî: ilerleme, gelişme.
teyakkuz: uyanıklık.
Vilâyat-ı Şarkiye: doğu illeri.
zımnen: gizli bir mânâ ile, gizli ifâde ile.