İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Âlemde, her şeyin yüzünde hikmet eserleri göründüğü gibi, en uzak, en geniş, en ince kesretin tabakaları üstünde de hikmet, ihtimam eserleri görülmektedir. Evet, kesret ve tekessürün müntehası ve neticesi olan insanın sahife-i vechinde, cephesinde, cildinde, ellerinin içlerinde kalem-i kader ile pek çok çizgiler, hatlar, nakışlar, nişanlar yazılmıştır. Malûmdur ki, insanın şu sahifelerinde yazılan o kelimeler, harfler, noktalar, harekeler, ruh-u insânîde bulunan manalara, maneviyatlara delâlet ettikleri gibi, fıtratında kader tarafından yazılan mektuplara da işaretleri vardır.
Arkadaş! İnsanın geçen sahifelerine kaderin yazdığı hâşiye, tesadüf ve ittifakın duhulüne bir menfez bırakmamıştır.
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Şu dünya hayatına muhabbetle müptelâ olan bazı insanlar, o hayatın vücuda gelmesinden maksat ve gaye, yalnız o hayata hizmet ve o hayatın bekası olup, başka bir faydası olmadığını, yani Fâtır-ı Hakîm’in zevi’l-hayatta ve cevher-i insaniyette vedia olarak koyduğu bütün cihazat-ı acîbe ve teçhizat-ı harikanın serîü’z-zevâl olan şu hayatın hıfzı ile bekası için verildiğini zannediyorlar. Halbuki kaziye öyle olduğu takdirde, kâinattaki gayr-i mütenâhî nizamların şehadetleriyle, sath-ı âlemde görünen hikmet, inayet, intizam, adem-i abesiyete olan delil ve bürhanların ma’kuse olarak abesiyete, israfa, intizamsızlığa, adem-i hikmete delil ve bürhan olmaları lâzım gelecektir.
Arkadaş! Şu dünyevî hayatın faydaları pek çoktur. O faydalardan, hayat sahibine tasarruf ve hizmeti nisbetinde bir hisse ayrıldıktan sonra, bâkî kalan gayeler, semereler Fâtır-ı Hakîm’e râci’dir.
Evet, insan ve insanın hayatı esma-i İlâhiyenin tecelliyatına bir tarladır ve Cennette rahmet-i İlâhiyenin envâının cilvelerine mazhardır ve hayat-ı uhreviyenin harika ve gayr-i mütenâhî semereleri için bir fidanlık veya bir çekirdektir. Demek, insan bir sefine kaptanı gibidir. Sefinenin gayr-i mahdud faydalarından, kaptanın alâka ve hizmeti nisbetinde kendisine verilir, bâkî kalan kısmı sultana râci’dir. İnsan da, sefine-i vücuduyla alâkası derecesinde, o vücudun hayattar semeratından hissesini alır; mütebakisi Sultan-ı Ezeliye’ye aittir.
Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 117
LÛGATÇE:
adem-i abesiyet: Abes olmayış, lüzumsuz olmayış.
delâlet: İşaret.
envâ’: Türler.
Fâtır-ı Hakîm: Her şeyi bir maksada uygun ve hikmetle benzersiz bir şekilde yaratan Allah.
gayr-i mütenâhî: Sonsuz.
hayat-ı uhreviye: Uhrevî hayat, ahirete ait olan hayat.
ittifak: (metinde) Rast gelme.
kesret: Çokluk.
ma’kuse: Tersine dönmüş, başaşağı olmuş.
râci’: Ait, dâir.
sahife-i vecih: İnsan yüzünün, simasının sayfası.
sefine: Gemi.
sefine-i vücud: Vücud gemisi.
semere: Meyve.
seri’ü’z-zeval: Çabuk ölen, çabuk yok olan.
tecelliyat: Tecelliler, görüntüler.
tekessür: Çoğalma, kesretli olma.
vedia: Emanet.
zevi’l-hayat: Hayat sahipleri, canlılar.