"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Her şey O’nun hazinesinden çıkar, sebepler bir perdedir

Risale-i Nur'dan
25 Ekim 2025, Cumartesi
(Dünden devam)

En cüz’î ve en küçük şey, en büyük şey gibi, doğrudan doğruya bütün bu kâinat Hâlık’ının kudretinden gelir ve hazinesinden çıkar. Başka surette olamaz. Esbab ise bir perdedir. Çünkü en ehemmiyetsiz ve en küçük zannettiğimiz mahlûklar, bazen sanat ve hilkat cihetinde en büyüğünden daha büyük olur. Sinek, tavuktan sanatça ileri geçmezse de, geri de kalmaz. Öyle ise, büyük küçük tefrik edilmeyecek. Ya bütünü esbab-ı maddiyeye taksim edilecek veyahut bütünü birden bir tek zata verilecektir. Birinci şık muhal olduğu gibi bu şık vacibdir, zarurîdir. Çünkü bir tek zata, yani bir Kadîr-i Ezelî’ye verilse, madem bütün mevcudatın intizamat ve hikmetleriyle vücudu kat’î tahakkuk eden ilmi her şeyi ihata ediyor; ve madem ilminde her şeyin miktarı taayyün ediyor; ve madem bilmüşahede her vakit hiçten, nihayetsiz sühuletle, nihayetsiz sanatlı masnular vücuda geliyor; ve madem o Kadîr-i Alîm’in, bir kibrit çakar gibi, emr-i “kün feyekûn” [“Ol!” der; oluverir. (Yâsin Suresi: 82)] ile, hangi şey olursa olsun icad edebildiğini, hadsiz kuvvetli deliller ile çok risalelerde beyan ettiğimiz ve hususan Yirminci Mektub ve Yirmi Üçüncü Lem’a’nın âhirinde ispat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var; elbette bilmüşahede görülen harikulâde sühulet ve kolaylık, o ihata-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten geliyor.

Meselâ nasıl ki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus bir ecza sürülse, o koca kitap birden her bir göze vücudunu gösterip kendini okutturur. Aynen öyle de, o Kadîr-i Ezelî’nin ilm-i muhitinde, her şeyin suret-i mahsusası, bir miktar-ı muayyenle taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak, emr-i “kün feyekûn” ile, o hadsiz kudretiyle ve nafiz iradesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gayet kolay ve sühuletle, kudretin bir cilvesi olan kuvvetini o mahiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücud-u haricî verir, göze gösterir, nukuş-u hikmetini okutturur.

Lem’alar, 26. Lem’a, s. 368

LUGATÇE:

bilmüşahede: gözleriyle görerek, bizzat şâhit olarak.

ecza: ilaç, kimyevî madde.

esbab: sebepler.

Hâlık: her şeyi yoktan var eden, Allah.

hilkat: yaratılış.

ihata-i ilmiye: ilmin kuşatıcılığı.

ilm-i muhit: her şeyi kuşatan ilim.

Kadîr-i Ezelî: her şeye gücü yeten, varlığının evveli olmayan, Allah.

Kadîr-i Mutlak: hiçbir kayıt ve şarta tâbi olmaksızın her şeye gücü yeten Allah.

masnu: sanatla yapılmış, sanat mahsûlü.

miktar-ı muayyen: belirli miktar.

nafiz: tesir eden, nüfuzlu.

nukuş-u hikmet: hikmet nakışları.

suret-i mahsusa: özel, hususî tarz.

sühulet: kolaylık.

taayyün etmek: meydana çıkmak, âşikâr olmak, belirmek.

tefrik: birbirinden ayırma.

vücud-u haricî: Allah’ın, Kendi ezelî ilminde bulunan eşyaya kudretiyle verdiği maddî veya manevî bir vücut.

Okunma Sayısı: 307
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı