Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teavüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.
Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal’a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâkî kalıyor. Onun için uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kal’anın taşlarını kal’anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup o elmasları dışarı atmak nev’inden ahmakane bir cinayettir.
İşte ey ehl-i Kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur’ân-ı Hakîm’in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’ân’a ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehacümatı def’ ettiniz; tâ “Allah öyle bir topluluk getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler ve Allah yolunda cihad ederler.” (Mâide Suresi: 54) ayetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve Frenk-meşreb münafıkların desiselerine uyup şu ayetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız.
Cây-ı Dikkat Bir Hal
Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi Müslim ve gayr-i müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlarda dahi hem Müslim ve hem de gayr-i müslim var.
Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizâc etmiş, ondan kàbil-i tefrik değil. Tefrik etsen mahvsın. Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde sen, şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme.
Mektubat, 26. Mektub, 3. Mebhas, 4. Mesele
LÛGATÇE:
âlem-i beka: sonsuzluk âlemi, ahiret.
âlem-i berzah: ruhların kıyamete kadar kalacakları âlem; kabir âlemi.
anâsır-ı İslâmiye: Müslüman unsurlar, milletler.
cây-ı dikkat: dikkat edilecek nokta.
Frenk-meşreb: Avrupalılar gibi yaşamak isteyen.
kàbil-i tefrik: ayrılması mümkün.
kal’a: kale.
kavî: kuvvetli, güçlü.
mâsadak: doğrulayıcı; bir söz ya da hükmü doğrulayan.
mefahir: iftihar edilecek, övünülecek şeyler.
müsbet fikr-i milliyet: pozitif, olumlu, faydalı milliyet görüş ve anlayışı.
teavün: yardımlaşma.
tesanüd: dayanışma.
uhuvvet: kardeşlik, din kardeşliği.
uhuvvet-i İslâmiye: İslâm kardeşliği.
uhuvvet-i milliye: millet kardeşliği; aynı millete mensup olmaktan kaynaklanan kardeşlik.