"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kader, netice itibariyle şerden münezzehtir

Risale-i Nur'dan
19 Ocak 2020, Pazar
Kader ve icad-ı İlâhî mebde ve münteha, asıl ve fer’, illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir.

(Dünden devam)

Evet, Kur’ân’ın dediği gibi, insan, seyyiatından tamamen mes’uldür. Çünkü seyyiatı isteyen odur. Seyyiat, tahribat nev’inden olduğu için insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir. Müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder. Bir kibrit ile bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur; onda, onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye ve icad eden kudret-i Rabbaniyedir. Suâl ve cevap, dâî ve sebep, ikisi de Hak’tandır. İnsan, yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile, onlara sahip olur.

Fakat seyyiatı isteyen, nefs-i insaniyedir–ya istidad ile, ya ihtiyâr ile. Nasıl ki beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler, siyahlık ve taaffün alır; o siyahlık onun istidadına aittir. 

Fakat o seyyiatı çok mesalihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden, yine Hak’tır. Demek, sebebiyet ve suâl, nefistendir ki, mes’uliyeti o çeker. Hakka ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır.

İşte şu sırdandır ki, kisb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir. Nasıl ki pek çok mesalihi tazammun eden bir yağmurdan zarar gören tembel bir adam, diyemez “Yağmur rahmet değil.” Evet, halk ve icadda bir şerr-i cüz’î ile beraber hayr-ı kesir vardır. Bir şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur. Onun için o şerr-i cüz’î hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur; belki abdin kisbine ve istidadına aittir.

Hem nasıl kader-i İlâhî netice ve meyveler itibarıyla şerden ve çirkinlikten münezzehtir; öyle de, illet ve sebep itibarıyla dahi zulümden ve kubuhtan mukaddestir. Çünkü kader hakikî illetlere bakar, adalet eder; insanlar, zâhirî gördükleri illetlere hükümlerini bina eder, kaderin aynı adaletinde zulme düşerler. Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip, hapsetti. Hâlbuki sen sârık değilsin; fakat kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte kader-i İlâhî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş; hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir. İşte şey-i vâhidde iki cihetle kader ve icad-ı İlâhînin adaleti ve insan kisbinin zulmü göründüğü gibi; başka şeyleri buna kıyas et. Demek, kader ve icad-ı İlâhî mebde ve münteha, asıl ve fer’, illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir.

Sözler, Yirmi Altıncı Söz, s. 525

LÛ­GAT­ÇE:

abd: Kul.

dâî: Dâvet eden, sebep olan.

fer’: İkinci derecede olan şey, teferruat.

halk: Yaratma.

halk-ı şer: Şerrin yaratılışı, kötülüğü yaratma.

hayr-ı kesir: Pek çok hayır.

illet: Asıl sebep, temel sebep.

kesb-i istihkak: Hak etme, hak kazanma.

kisb: Kazanma, elde etme.

kisb-i şer: Şerri işleme, kötü iş yapma.

kubuh: Çirkinlik, kötülük.

mebde: Evvel, başlangıç.

mesalih: Maslahatlar, faydalar.

münteha: Nihayet, son.

sârık: Hırsız.

seyyiat: Fenalıklar, kötülükler; seyyieler.

sirkat: Hırsızlık.

şerr-i cüz’î: Küçük bir kötülük, fenalık.

şey-i vahid: Bir tek şey, bir mesele.

taaffün: Çürüyüp kokuşma.

tazammun: İhtiva etme, içinde bulundurma.

ziya: Işık.

Okunma Sayısı: 2769
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı