Amma mevt nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhundan dört vechine işaret ederiz:
• Birincisi: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzâd edip, yüzde doksan dokuz ahbabına kavuşmak için, âlem-i berzahta bir visal kapısı olduğundan, en büyük bir nimettir.
• İkincisi: Dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zindanından çıkarıp, vüs’atli, sürurlu, ıztırapsız bâkî bir hayata mazhariyetle, Mahbub-u Bâkî’nin daire-i rahmetine girmektir.
• Üçüncüsü: İhtiyarlık gibi, şerâit-i hayatiyeyi ağırlaştıran birçok esbab vardır ki mevti hayatın pek fevkinde nimet olarak gösterir. Meselâ, sana ıztırap veren pek ihtiyâr olmuş peder ve validen ile beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı, hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel sineklerin, kışın şedaidi içinde hayatları ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.
• Dördüncüsü: Nevm, nasıl ki bir rahat, bir rahmet, bir istirahattir –hususan musibetzedeler, yaralılar, hastalar için. Öyle de, nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihara sevk eden belâlarla mübtelâ olanlar için ayn-ı nimet ve rahmettir.
Amma ehl-i dalâlet için, müteaddit Sözlerde kat’î ispat edildiği gibi, mevt dahi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azap içinde azaptır; o, bahisten hariçtir.
Mektubat, s. 20
LÛGATÇE:
âlem-i berzah: ruhların kıyamete kadar kalacakları âlem.
ced: dede, büyük baba.
ehl-i dalâlet: hak yoldan ayrılanlar.
esbab: sebepler.
mevt: ölüm.
nevm: uyku.
şedaid: şiddetler, zorluklar.
şerait-i hayatiye: hayat şartları.
tekâlif-i hayatiye: hayatla ilgili sorumluluklar, hayatın gerekleri, külfetleri.
visal: kavuşma.
vücuh: yönler.
vüs’atli: geniş.