"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Oruç, hakikî ve azametli bir şükrün anahtarıdır

Risale-i Nur'dan
24 Mart 2023, Cuma
İkinci Nükte

Ramazan-ı Mübareğin savmı Cenab-ı Hakkın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Birinci Söz’de denildiği gibi, bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiyat ister. Tablacıya bahşiş verildiği halde, çok kıymettar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip, onu in’am edeni tanımamak nihayet derecede bir belâhet olduğu gibi; Cenab-ı Hak, hadsiz envâ-ı nimetini nev-i beşere zemin yüzünde neşretmiş, ona mukabil, o nimetlerin fiyatı olarak şükür istiyor. O nimetlerin zâhirî esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiyat veriyoruz, onlara minnettar oluyoruz, hatta müstahak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Halbuki Mün’im-i Hakikî, o esbabdan hadsiz derecede o nimet vasıtasıyla şükre lâyıktır. İşte Ona teşekkür etmek, o nimetleri doğrudan doğruya Ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü manevîye mazhar olur.

Hem gündüzdeki yemekten memnuiyeti cihetiyle “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’amıdır; Onun emrini bekliyorum” diye nimeti nimet bilir, bir şükr-ü manevî eder.

İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

Mektubat, s. 471

Ramazan-İktisat-Şükür Risalesi, s. 16

LÛ­GAT­ÇE:

ashab: sahipler.

belâhet: ahmaklık, aptallık.

esbab: sebepler.

in’am etmek: nimet vermek, nimetlendirmek.

kuvve-i zâika: tat alma duyusu.

matbah: mutfak.

memnuiyet: men edilmişlik, yasaklanma.

Mün’im-i Hakikî: nimetlerin hakikî sahibi, hakikî olarak yedirip içiren ve rızıklandıran, Allah.

savm: oruç.

taam: yemek, yiyecek.

tenavül: yeme içme.

Okunma Sayısı: 2645
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    24.3.2023 10:51:05

    Hakikî manada mal sahibi olmadığımızı anlarız. Zira iftara kadar yemek içmek yasaktır. Dolayısıyla Rabbimizin emri olmadan o leziz nimetlerden istifade edemeyiz. Yasağa uymamız aslında kul olarak bu gerçeği kabul ettiğimiz anlamına gelir. Rabbimizin emri gelmeden yemediğimize göre tamamen teslim olmuş vaziyete bürünürüz. Emreder yeriz, yasaklar yemeyiz. Ne emrederse o emir doğrultusunda hareket ederiz. Aynı komutan emrini dinleyen asker gibi oluruz. Ne emir gelirse “emredersiniz komutanım!” diyerek vakit kaybetmeden gereğini yapmaya çalışırız. Bu ruh hali ise bizim hakikî şükrü eda etmemize vesile olur. Rabbim hakkıyla şükreden kullarından eylesin inşallah!...

  • Cenk Çalık

    24.3.2023 10:50:21

    Açlık hissetmek bütün nimetlerin değerini ve lezzetini anlamada önemli bir parametredir. Kuru ekmeğin ne kadar leziz bir İlâhî nimet olduğunu iftar vaktinde dilimizin şehadetiyle tecrübe etmişizdir. Bu tecrübe bizlere şükr-ü maneviye kapılarını sonuna kadar açar. Hamd ederek, oh çekerek yaptığımız maddî şükür güzel, ama eksiktir. Manevî şükrü yani ihsan edilen nimetleri vereni görmek ve ne kadar kıymetli oldukları düşünmek tam manasıyla şükrü eda etmemize vesile olur. Üstelik fakir veya zengin hiçbir sosyal sınıf tabakası ayrımı olmadan herkes net bir şekilde bu güzel hakikatleri yaşama imkânı bulur.

  • Cenk Çalık

    24.3.2023 10:49:55

    Nimetler, hakikî şükrün anlaşılması için gayet ehemmiyetli bir rol oynarlar. O nimetlerin yoktan yaratılması, Rabbimiz tarafından ihsan edilmesi ve o nimetlere olan ihtiyacımızın düşünülmesi gerekir. Bu tefekkürü hakkıyla yapabilmek içinde nimetlerden belli bir süre uzak kalmak icap eder. Süre uzadıkça nimetlerin bizler için ne kadar önemli olduğunu yaşayarak anlıyoruz. Savm, bizlere teorik olarak değil pratik olarak hakikat dersi almamıza vesile oluyor. Hakikî şükrün anahtarı savmdan geçer. Sebebi ise mecburiyettir. Diğer zamanlarda aç veya susuz kalınca hemen harekete geçebiliyoruz. Oysaki Ramazanda iftarı beklemek zorundayız. Böylece kendi dünyamızda değersiz görebildiğimiz kuru ekmek nimeti dahi ne büyük bir ihsan olduğunu yaşayarak anlama imkânına kavuşmuş oluyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı