• Üçüncü Nokta: Âyette vardır: “Öyle musîbetten kaçınız ki; geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.” Çünkü musîbet-i ammeden masumlar harika bir tarzda yangın içinde selâmette kalsalar, hikmet-i diniye bozulur. Çünkü din bir imtihan, bir tecrübedir. O vakit, Ebu Cehil gibi fenalar, aynen Ebu Bekir-i Sıddık (radiyallahü anh) gibi tasdik ederler. Onun için musîbet-i ammede masumlar da belâ çekerler.
• Dördüncü Nokta: Şimdi, malda ve rızıkta hilelerle, sû-i istimalle, rüşvetle çok haram karıştığı ve ekinciler kendi malına hakkıyla sahip olmadığı ve on adamdan iki üçü tam rahmete müstehak ise, ekincilerin malından istifade edenlerden beş altısı ya zulüm ile haram karıştırmakla, ya şükürsüzlükle rahmete istihkakını kaybediyor.
• Beşinci Nokta: Risale-i Nur –bu Anadolu memleketine– belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadâka nasıl belâyı def’ ediyor, onun intişarı ve okunması küllî bir sadâka nev’inde semavî ve arzî belâların def’ine çok emareler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş, hatta Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umûmî’nin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sûre-i “Ve’l-Asr” işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraetine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını mahkeme-i temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risale-i Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i maneviye, karşı çıkamadı; günahımız neticesi kuraklık başladı.
• Altıncı Nokta: Yağmursuzluk, bir musibettir ve ceza-i amel bir azaptır. Buna karşı, ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddî nedamet ve tevbe ve istiğfarla karşılamak ve Sünnet-i Seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şerâitin tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir.
Hem böyle umûmî musîbetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri –kısm-ı a’zamı– tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def’ olur.
Biz Risale-i Nur Şakirdleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risale-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte Denizli’de mah- kemeye verilen cüz’î bir kısım Risale-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zatlar yazmaya başlamaları aynı vaktinde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risale-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’î kaldı.
İnşaallah, yakında benim de risalelerim iade edilecek, tam serbest ve intişarı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak.
Emirdağ Lâhikası, 14. mektup, s. 60-62
LÛGATÇE:
ceza-i amel: Yapılan işin karşılığı, cezası.
intişar: Yayılma, neşrolma.
küllî: Umûmî, genel.
musibet-i amme: Umumî musîbet.
nâs: İnsanlar.
nedamet: Pişmanlık.
şerâit: Şartlar.
tebeyyün etmek: Meydana çıkmak.
ubudiyet: Kulluk, ibadet.