"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman'ın davası iman kurtarma davasıdır

06 Şubat 2019, Çarşamba 00:58
SİİRT ESKİ MİLLETVEKİLİ ÖNER ERGENÇ, “SAİD NURSÎ HAZRETLERİ’NİN DÂVÂSI; İMAN KURTARMA DÂVÂSIDIR. BEDİÜZZAMAN İNSAN FITRATINA UYGUN BİR EĞİTİMİ ÖNGÖRÜR” DEDİ.

AKIL VE VİCDAN TERAZİSİ

Bediüzzaman’ın, “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir’’ tesbitini hatırlatan Ergenç, “Bu ifadeler, Bediüzzaman’ın insana ve eğitime bakışını gösterir. İnsanın akıl ve vicdan terazisi ile hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Bunun karşılığı eğitimdir” dedi.

KUVVETİNİ HAKTAN AL

Ergenç şöyle devam etti: “Baskı ve dayatmadan uzak; istişareye ve dayanışmaya bina edilen bir anlayışı hâkim kılmaya çalışan, kuvvetini haktan alan bir insan modeli yetiştirmek başlıca gayemiz olmalıdır. Bediüzzaman’ın bütün hayatı bu gerçekleri ortaya koymak ve savunmakla geçmiştir.”

***

Röportaj: Rüstem Garzanlı

Risale-i Nur’lar baştan sona bir eğitim külliyatıdır

22. dönem Siirt Milletvekili Öner Ergenç ile eğitim müfredatı, Said Nursî Hazretleri’nin eğitime verdiği önem ve sokakta yaşayan çocukların durumunu konuştuk.

Öner Ergenç kimdir?

Öner Ergenç Bey; Siirt-Eruh 1944 doğumlu, Anadolu Üniversitesi Eğitim Ön Lisans-Arapça-Eğitimci-Öğretmen, Siirt Halk Eğitim Merkezi Müdürü, Siirt Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve Millî Eğitim Müdürü, Siirt Vali Yardımcısı Vekili, Şanlıurfa İl Millî Eğitim Müdürü, Harran Üniversitesini Yaşatma Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi, Siirt Üniversite Yaptırma ve Yaşatma Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Uzmanı-XXII’nci dönem Siirt Milletvekili-Evli 3 çocuk babası.

* Öner Bey; malûmunuz yıllardan beri eğitim müfredatı değiştirilmektedir. Buna rağmen kalıcı ve sağlıklı bir eğitim müfredatı uygulanamadı. Bir eğitimci olarak verimli bir eğitim için yöneticilere neleri tavsiye edersiniz?

Her faaliyetin bir amacı olduğu gibi, eğitimin de bir amacı olmalı ve amaçla birlikte, bunu gerçekleştirecek müfredat insan fıtratına uygun olmalıdır. Ayrıca kendi öz değerimizle beraber evrensel değerleri de ihtiva etmelidir.

Cumhuriyetin ilânından sonraki dönemlerde tek parti zihniyeti ideolojik temele dayalı, kendi inanç değerlerini reddeden, kültürüne yabancı tektip insan yetiştirmeyi amaçladığından, eğitim ve öğretimi buna göre yapılandırmış, yakın bir geçmişe kadar bu zihniyet ülkeye hâkim olmaya devam etmiştir. İşte bu zihniyet, fıtrata uygun bir müfredatın geliştirilmesine izin vermemiştir.

Eğitimin yeniden yapılandırılacağı, ders çeşitlerinin ve buna bağlı müfredatın yeniden düzenleneceği ifade edilen bu dönemde, idareciler şu hususları göz önünde bulundurmalıdır.

Bunları uygulayacak yapıda öğretmen yetiştirilmelidir. Bütün bunları yaparken her türlü siyasî ve ideolojik yaklaşımdan uzak durulmalıdır.

*Said Nursî Hazretleri ve eğitim konulu bir değerlendirme yaparsanız neler söylersiniz?

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin dâvâsı; iman kurtarma dâvâsıdır. Eğitim ve öğretim bu dâvânın vazgeçilmez unsurudur. Bediüzzaman insan fıtratına uygun bir eğitimi öngörür. Nitekim Münâzarât isimli kitabında bununla ilgili şu ifadelere yer verir: “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder. Bu iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassub, ikincisinde hile şüphe tevellüd eder.’’

Bu ifadeler, Bediüzzaman’ın insana ve eğitime bakışını gösterir. İnsanın akıl ve vicdan terazisi ile hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Vicdanın; inanç değerleriyle, maneviyatla, dinî değerlerle besleneceğini ve aydınlanacağını söyler. Bunun karşılığı eğitimdir.

Aklın ise; fen bilimleri ile beslenip aydınlatılacağını anlatır. Bunun da karşılığı öğretimdir. Aksine bir uygulama ile akıl ve vicdan ayrıştırılırsa, birlikte ele alınmaz ise, insanların bir kısmı dünyayı ve olayları iyi okuyamadığı için taassuba düşer ve radikal uçlara kadar sürüklenir. Bir kısmı da nefsanî arzularının peşinde koşar. Bunun neticesi olarak toplumda ayrışma meydana gelir.

Netice olarak bugün toplumun hali tam da bunu göstermektedir. Onun içindir ki; Bediüzzaman, akıl ve vicdanı birlikte ele alan, akıl ve vicdan eksenli bir eğitim modelini öngörür.

Dersler ve muhtevasındaki müfredat akla gerekli bilgiyi yükler. Bu bilgilerin doğru biçimde davranışa dönüşmesi evresinde vicdan devreye girer ve insanı kötülükten ve yanlışlıktan alıkoyar. Böyle bir eğitimin sonunda önce kendisiyle ve sonra da diğer fertlerle barışık kişiler yetişmiş olur. Eğitimde yeni bir yapılanmaya gidilirken, müfredatlar yenilenirken bu gerçekler temelinde hareket edilmelidir. Aksi halde değişen bir şey olmayabilir. 

Baskı ve dayatma, başka bir ifadeyle istibdat, insan fıtratına zıt bir anlayıştır. Aile hayatı başta olmak üzere idarede, siyasette, dini hizmetlerde, sivil toplum hizmetlerinde, hâsılı kelâm hayatın her safhasında baskı ve dayatmadan uzak; istişareye, yardımlaşmaya ve dayanışmaya bina edilen bir anlayışı hâkim kılmaya çalışan, kuvvetini haktan alan bir insan modelini yetiştirme başlıca gayemiz olmalıdır.

Güzel bakan, güzel gören, güzel düşünen ve hayatından lezzet alan insanlar yetiştirmek, temel hedef olmalıdır. Bediüzzaman'ın bütün hayatı bu gerçekleri ortaya koymak ve savunmakla geçmiştir.

Risale-i Nurlar baştan sona bir eğitim külliyatıdır! Nesillerin yetiştirilmesinde bu eşsiz eserlerden yeterince istifade edilmelidir. Bediüzzaman Said Nursî Hz. toplumun huzuru, refahı, sulh ve sükûnunun sağlanması hususunda, içinde eğitimin de olduğu şu hususa dikkat çekmektedir:

''Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı; sanat, marifet ve ittifak silâhıyla mücadele edeceğiz.''

Bediüzzaman'ın bu ifadelerinden anlıyoruz ki; cehalet eğitimle yok edilecektir. Bunun da birinci basamağı marifetullahtır. Unutulmamalıdır ki, bilim konuları Allah'ın isimlerinin tecellileridir. Bunun içindir ki, bilimsel konular bu mantıkla ele alınmalıdır.

Zarureti yani yoksulluğu da, sanat ile üretmekle gidermek lâzımdır. Bu da meslekî ve teknik öğretimle, üretken insan yetiştirmekle mümkün olacaktır.

İhtilâfı yani ayrılıkları, bölünmeleri kin ve düşmanlıkları da birlik, beraberlik, dayanışma ile, müşterek değerlerde buluşma ve muhabbet ile kaynaşarak ortadan kaldırmak gerektiğini ifade etmektedir. Bediüzzaman'a göre eğitim insanlığın vazgeçilmez temel bir ihtiyacıdır.

* Efendim, ülkemizin kanayan yaralarından biri, sokakta yaşayan çocukların durumunu TBMM'ye taşıdınız. Konuyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmasını sağladınız ve bu komisyona başkan seçildiniz. Konuyla alâkalı çalışmalarınızı anlatır mısınız?

Daha milletvekili olmadan, Millî Eğitim Müdürü olduğum dönemde gençler arasında uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaşmakta olduğunu görmüş ve bu konu ile alâkalı bir çalışma yapmaya başlamıştım. Milletvekili seçildikten sonra bütün il valileri ile görüşmeler ve yazışmalarda bulundum.

Madde kullanımı ve bağımlılığı konusunda bir genel durum tesbitinde bulundum. Bu çalışmayı yaparken madde kullanımının ilköğretim çağındaki çocuklara kadar düşmüş olduğunu gördüm.

Bu çalışmalardan haberdar olan basın mensupları konuyu medyaya taşıdılar. Böylece konu bir anda ülke gündemine oturdu.

Bir gün Ankara’nın merkezi bir yerindeki Anadolu Kız Meslek Lisesi Müdürü bu konuları görüşmek üzere ziyaretime geldi ve okulunda ilköğretimden gelen kız öğrenciler içinde uyuşturucu kullanımının yaygın olduğunu, hatta birçoğunun kollarında enjektör izi gördüklerini ve okulların çevresinde bir kısım çetelerin bulunduğunu ve daha birçok konuyu benimle paylaştı ve benden yardım istedi. Bu duruma çok üzüldüm. Hemen o anda İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ile telefonda konuyu görüşüp okulların çevresinde tedbir alınmasını istedim. Konu ile ilgili araştırmalarım derinleştikçe, problemin çok ciddî boyutlarda olduğunu gördüm. O günlerde toplumun ve idarecilerin pek dikkatini çekmemiş bir konu olan sokaktaki çocuklarla ilgili olan problemi gördüm. Tam da o günlerde, çocuklar tarafından yapılan gasp, kapkaç, hırsızlık hatta adam öldürmeye varan olaylardan ötürü toplumda bir tedirginlik yaşanıyordu.

Milletvekili olarak konu ile ilgili bizim de sorumluluğumuz olduğu düşüncesiyle, bir grup milletvekili arkadaşımızla beraber konunun araştırılması maksadıyla bir araştırma komisyonu kurulması için TBMM Başkanlığı'na önerge verdik. Arkadaşlarımız teveccüh göstererek beni komisyon başkanı seçtiler. TBMM içtüzüğüne göre araştırma komisyonlarının çalışma süresi 3 ay olup, bu süre yeterli olmazsa, meclis 1 ay ek süre tanıyarak komisyon çalışmasını tamamlar. Biz de süresi içinde çalışmamızı tamamlayıp meclise sunduk.

Yaptığımız çalışmalarda bir kısım çocukların aileleri tarafından sokakta çalıştırıldığını, (mendil satışı, boyacılık, tartı, araba camı silmek gibi) bu çocuklar ''sokakta çalışan çocuklar'' diye tarif edilir. Ancak bunlar sokakta uyuşturucu, şiddet, cinsel istismar ve daha birçok riskle karşı karşıyadırlar.

Diğer bir kısım çocuklar da, çeşitli sebeplerle evden kaçmış veya atılmış, ailesi dağılmış, anne-babası ölmüş gidecek ve kalacak bir yeri olmayan, sokakta yatıp kalkan her türlü tehlikeyle karşı karşıya olan sokakta yaşayan çocuklardır. Bu çocuklar bir kısım çeteler tarafından hırsızlık, kapkaç, dilencilik, uyuşturucu kuryeliği, fuhuş, terör gibi işlerde köle gibi kullanılmaktadır.

Yaptığımız araştırmada; ailenin, devlet kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin kusurunun ve ihmalinin bulunduğu ve mevzuatın eksik yetersiz olduğu tesbit edildi. Daha önemlisi, bu çocuklardan birinci derecede sorumlu bir bakanlığın bulunmadığını gördük.

Bunun üzerine, bir sosyal hizmet bakanlığının kurulmasını teklif ettik. Bunun üzerine bugünkü Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı daha sonra kuruldu. Bu alanla ilgili 11 Bakanlığın çalışmalara dâhil olması gerektiğini tesbit ettik. Yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarının konuya dâhil olmasını sağladık. Konu ile ilgili kanunî düzenleme yaptık. Kısa sürede birçok konuda olumlu sonuç alınmakla birlikte ailedeki çözülme, boşanmalar, aile içi şiddet, aile bütünlüğünün zayıflaması, eğitimdeki eksiklikler ve yetersizlik, medyada aileyi ve ahlâkî değerleri tahrip eden yayınlar ve programlar başta Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı olmak üzere, diğer bakanlıkların ilgisizliği daha birçok alandaki zafiyet, toplumumuzu sosyal tehditlere karşı açık hale getirmektedir. İşin en önemlisi de, konunun manevî boyutunun göz ardı edilmekte olmasıdır.

Sonuç olarak; mevzuyu Bediüzzaman'ın bir tesbiti ile bitirelim; ''Milletin hastalığı zaf-ı diyanettir. Bunun tedavisi ile sıhhat bulur.''

Kesin teşhis ve tedavi: İmanlı, vicdanlı, manevî değerleri güçlü ve aynı zamanda kendi uzmanlık alanında yeterli yetenekli nesiller yetiştirmektir…

Komisyonun sonrasında, bu alanda üniversitelerde konferanslar, seminerler, dersler vererek. Valilikler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlarınca yapılan toplantılara katılarak, konu ile ilgili çalışmalara gönüllü olarak devam etmekteyim.

*Okuyucularımıza bir mesajınız var mı?

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin 23 Mart 2019 günü vefatının 59. Sene-i devriyesi münasebetiyle rahmetle ve minnetle yâd eder, kabri pür nur olsun. Selâm ve dua ile Allah’a emanet olunuz.

 

Okunma Sayısı: 6353
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı