20 ARALIK 2019'DA VEFAT EDEN BATI TRAKYA (TAYİN EDİLMİŞ) MÜFTÜSÜ MEÇO CEMALİ, 2012'DE YENİ ASYA’NIN SORULARINI CEVAPLANDIRMIŞ VE ŞÖYLE DEMİŞTİ: “RİSALE-İ NUR VESİLESİYLE İLİMLERİ KEŞFETTİK. BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ HAZRETLERİ, İMAN SAVAŞINI VERİYORDU.”
Gümülcineli "Son Şahit" Hasan Müezzin Ağabey vefat etti
Gümülcineli “son şahit” anlattı
GİRİŞ:
Sayfamızda Faruk Çakır tarafından 2012 yılında yapılmış bir ropörtajı okuyacaksınız. Tekrar yayınlamamızın bir sebebi; hem Tarihçe-i Hayat’ın sonundaki fotoğrafta yer alan ve 20 Aralık 2019’da vefat etmiş, otuz üç yıl (Tayin edilmiş) Gümülcine Müftülüğü görevinde bulunmuş Hafız Cemali Meço’yu hatırlamak. Asıl sebebi ise, 5 Aralık 2022’de vefat eden Gümülcineli “Son Şahit” Hasan Müezzin’i yad etmek.

ÖN BİLGİ: SEÇİLMİŞ VE TAYİN EDİLMİŞ
Batı Trakya’da bir seçilmiş, bir de tayin edilmiş müftü görev yapıyor. Yunanistan’ın tayin ettiği müftünün yanında bir de halkın seçtiği seçilmiş müftü var. Ziyaretimiz esnasında her iki müftü efendiyi de ziyaret ettik. Tayin edilmiş müftü Meço Cemali’yi ziyaretimiz esnasında Türkiye’den geldiğimizi ifade ettik. Bizi hoş bir şekilde kabul etti ve bütün Türkiye’ye selâmlarını gönderdi. Meço Cemali, Tarihçe-i Hayat′ta yayınlanan fotoğrafın orijinalini muhafaza ediyor. Müftü Meço Cemali, hocası Hafız Ali Reşat Efendi’nin 400′den fazla öğrenci yetiştirdiğinden de bahsetti.
****
Üstad Bediüzzaman Said Nursî′nin hayatını anlatan “Bediüzzaman Said Nursî / Tarihçe-i Hayatı” adlı eserin en sonunda pek de alışık olmadığımız bir fotoğraf var. “Risale-i Nur Türkiye′de olduğu gibi Avrupa′da ve Amerika′da da yayılmış ve birçok okuyucu kütlesi bulmuştur” resim altıyla verilen fotoğrafta, sarıklı Kur′ân kursu öğrencileri görülüyor. Aynı fotoğrafın altında, “Türkiye′de neşrolan Risale-i Nur Külliyatından istifade ederek Kur′ân nuru ile nurlanan Avrupa′daki Nur Talebelerinden bir grup hocalarıyla bir arada” notu düşülmüş.
Burada bahsedilen hoca, Tarihçe-i Hayat′taki son mektuba imza atan Hafız Ali Ağabeyimizdir. Tabiî bu Hafız Ali Ağabey, Ispartalı Hafız Ali Ağabey değil. Aslen Samsun Çarşambalı olduğunu öğrendiğimiz Hafız Ali Reşad Ağabeyimiz. Anlatıldığına göre “150′likler”den kabul edilmiş ve sürgüne gönderilmiş. (Vikipedia′daki bilgiye göre, “Yüzellilikler” Türkiye Cumhuriyeti′nden Kurtuluş Savaşı sonrası sürgün edilen ve “düşman işbirlikçisi” görülen, hepsi üst düzey makamlarda yer alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilen isimdir.)

Sağdan sola Medrese-i Hayriye hocaları, Sabri Boşnak Hoca, Hafız Hasan Bağdatlı Hoca, Müdür Yardımcısı Nikos Papageorgiou ve Ali Osman Hoca
Uzun yıllar Gümülcine′de yaşayan Hafız Ali Reşad Ağabeyimizin Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman ile ilgili çok güzel şiirleri de var. “Şiirlerle Bediüzzaman” (Nesil, Mart 2003) albümünde yer alan üç şiirin başında, “Avrupa′da bulunan mühim bir âlimin manzumeleridir” notu düşülmüş. Ancak şiirlerin sonunda “(Gümülcineli) Hafız Ali” imzası var. Aslen Çarşambalı olan Hafız Ali Reşad, Gümülcine′de yaşamak mecburiyetinde kaldığı için Gümülcineli olarak bilinmiş her halde.
Bu vesile ile mezarı Gümülcine′de olan Hafız Ali Reşad Ağabeyin bir oğlunun S. Arabistan′da yaşadığını da öğrendik. Hocasından sitayişle bahseden ve Tarihçe-i Hayat adlı eserin sonundaki fotoğrafta yer alan Gümülcine (tayin edilmiş) Müftüsü Meço Cemali ile hem Üstad′ı, hem de hocası Hafız Ali Reşad′ı konuştuk:
Risale-i Nur eserleriyle nasıl tanıştınız, anlatır mısınız?
Hocamız, üstadımız, merhum Hafız Ali Reşad, bize Üstad Bediüzzaman’ın hayatını anlatan bir kitap verdi. Bu kitap, merhum Eşref Edip’in yazdığı küçük ‘tarihçe-i hayat’ idi. Üstad’ı bu vesile ile o zamandan bu yana tanıyoruz, eserlerini okuyoruz ve istifade ediyoruz.
Hayatımız boyunca Risale-i Nur eserlerinin pek çoğu elimize geçti, okuduk ve mütalâa ettik. Memleketimizde, Batı Trakya’da başkaca da arkadaşlar var, onlar da bu eserleri okuyor, mütalâa ediyorlar. Biz Üstad Bediüzzaman’la sureta görüşmedik, tanışmadık; ama eserleri vasıtasıyla onu yıllardan beri tanıyoruz.
Ayrıca bir de Bediüzzaman ile ilgili beni çok etkileyen bir rüyam var, onu da sizinle paylaşmak isterim. Bundan 3 sene önce (2009) kendi özel talebelerimden Birol (Karacaoğlan’lı) yanımda, küçük bir cemaat gördüm karşıda. Uzakta, 2 ya da 3 kadın da var. Bir grup halinde onları gördüm. Bir çeşme başındaydılar. İçlerinden biri doğruldu, bir baktım 40-45 yaşlarından bir zat-ı şerif. Resimlerde gördüğüm gibi değil. Ben, merakla ve hayretle baktım. Ve bana dediler ki “Bu gelen Bediüzzaman Said Nursî Hazretleridir.”
Tabiî ben, ona doğru adım almaya çalışıyorum, o da bana doğru geldi. Göz göze geldik. Ve karıştık, sanki o benim içimden geçip gitti. Böyle, iki kişi bir oldu gibi bir hal yaşandı. Sonra hemen uyanıverdim. Tabiî Allah’a sena ettim, şükrettim. Bu bana, Allah’ın fazlı ve keremidir. Böyle bir rüya gördüm. İmkân olmadığı için dünya hayatında Üstad’la tanışamadık, görüşemedik.
“O fotoğrafın orijinal bir nüshası bende de var”
Tarihçe-i Hayat’ta yer alan bu fotoğrafın hikâyesi nedir? Siz de bu fotoğrafta yer alıyorsunuz her halde?
[“Bediüzzaman Said Nursî/ Tarihçe-i Hayatı” adlı eserin son sayfasında “Türkiye’de neşrolan Rasale-i Nur külliyatından istifade ederek Kur’ân nuru ile nurlanan Avrupa’daki Nur Talebelerinden bir grup, hocalarıyla bir arada” resim altı yazısıyla tanıtılan fotoğraf bahsediliyor...]
O fotoğrafın çekildiği günü de hatırlıyorum, o fotoğrafın orijinal bir nüshası bende de var. Hocamız Hafız Ali Reşat bu fotoğrafı çektirmişti. Sonradan Türkiye’ye gönderdiğini de öğrendik. Bu fotoğrafta, soldan ikinci-önden ikinci kişi benim...
Risale-i Nur eserlerini okuduğunuzu söylediniz. Sizi en çok hangi yönü etkiledi, orijinal buldunuz?
Bu eserler, en başta her meselenin ardında gizlenen hikmetleri izah ediyor. Risale-i Nur vesilesiyle ilimleri keşfettik, Allah’ın izniyle. Eskiden de bildiğimiz gibi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, iman savaşını veriyordu. Biz de ona göre, oradan aldığımız ilhamla, bilimle önce kendi nefsimizde, aile efradımıza, çevrede bulunan arkadaşlara elimizden geldiği kadar aynı atmosferi, aynı inancı, aynı bilgiyi öğretmeye çalıştık.
Hocanız Hafız Ali Reşad, Üstad Bediüzzaman’dan nasıl bahsederdi?
Hafız Ali Reşat Hocamız, Samsun’luydu. Şöyle anlatırdı: Rüşdiye’deyken o günün usulüne göre Üstad onların sınıfına girmiş. Bir tur atmış sıralar arasında. Ve Hafız Ali Reşad Hocamızın sırtını sıvazlamış. Sınıfta başka kimseye böyle bir iltifat etmediği halde onun sırtını sıvazlamış. Sınıfta belki de 60-70 talebe varmış. Üstad’ı bu şekilde tanımış. Ama Hafız Ali Reşad Hocamızın şiirlerine baktığımızda büyük anlamlar keşfediyoruz. Talebesiyse, büyük talebelerinden biridir Hafız Reşad. Fakat, o bizim haddimiz değil ona ölçü vermek. Hafız Ali Reşad, hicret etmişti. Mezar taşında öyle diyor. İsmini koyduktan sonra, “Minel muhacirine fi sebilillah.”
Ve öyle gayretler gösterdi ki, ev yok, bark yok, tarla yokken hayatı boyunca okuttuğu talebeler muallim derecesine çıkmıştır. Kendi not defterindeki bilgilere göre Hafız Ali Reşad Hocamız bu şekilde 400’ü aşkın talebe yetiştirmiştir.
(Bu röportajlar ilk olarak 19 Aralık 2012 tarihli Yeni Asya’da yayınlanmıştır.)
RÖPORTAJ: FARUK ÇAKIR
***
Gümülcineli “son şahit” anlattı
Gümülcine’de bir “Son Şahit” olduğundan doğrusu haberdar değildik. Sohbet esnasında böyle bir ağabeyimizin varlığından haberdar olunca hemen ziyaret etmek istedik ve kapısını çaldık.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî′yi gören bu ağabeyimizin adı Hasan Müezzin. Ancak 1954′ten sonra bir süre Irak′ın başşehri Bağdat′da yaşadığı için “Bağdatlı” adıyla anılıyor. Hasan Müezzin Ağabeyimizin (Bağdatlı) İstanbul′daki eğitimi tamamlayınca hocası, onu Bağdat′a gitmeye teşvik etmiş. Bağdat′a gidince orada bir başka Nur Talebesi olan Ahmet Ramazan Ağabeyle tanışmış ve Gümülcine’ye döndüğünde de uzun yıllar okul müdürlüğü yapmış.
İLK KEZ FATİH’TE GÖRDÜM
Hasan Müezzin Bağdatlı′nın Üstad′la ilgili hatıraları şöyle: 1952 ya da 1953 yılında İstanbul’da, Fatih’te Kur’ân kursunda okuyordum. Yavuz Selim Camii’nin yanındayken, yanımızdan biri geçti. Arkasından biri de onu takip ediyordu, her halde talebelerinden biriydi, tanımıyorum. Dediler ki, “Bu büyük bir âlimdir, Said Nursî’dir.” O zamana kadar Üstad’ı hiç görmemiştim, tanımıyordum. Fatih Camiine doğru gittiler. Bu ilk görüşümdü.
Daha sonra Fatih Camii’nde bir hafız cemiyeti düzenlenmişti. Biz de orada, arkadaşlarımızla bu cemiyeti dinlemeye gitmiştik. Dedik ki müezzin mahfiline çıkalım ve hafızları yukarıdan izleyerek dinleyelim. En önden bir arkadaş çıktı, hemen aşağıya döndü. “Niye döndün?” dedik. Cevaben, “Bediüzzaman Hazretleri orada, onun için aşağıya indim” dedi. Ben de çıkıp baktım ki hakikaten Üstad Bediüzzaman orada oturmuş, hafızları seyrediyor, dinliyor... Biliyorsunuz, hafız cemiyetleri o zaman camilerin ortasında, halka şeklinde olurdu. Üstad da onları müezzin mahfilinden izliyordu.
“Bu zatın ilmi bizim gibi kesbi değil, vehbidir”
Bir defasında da yine Fatih Camii’nde gördüm. Bizim bir hocamız vardı. Namazdan önce halka dersi yapıyordu, millete vaaz veriyordu. Bu hocamız, son devrin dersiamlarındandı. Arkadaşları ona “Ayaklı kütüphane” derdi. Adı, Gümülcineli Mustafa Efendi’ydi. Allah rahmet etsin. Biz hocanın etrafında talebelerle ders yaparken, ders dinlerken Bediüzzaman oraya geldi. Gümülcineli Mustafa Efendi bize hitaben, “Siz bu zatı tanıyor musunuz? Bu zatın ilmi bizim gibi kesbi değil, vehbidir” dedi.
Üstad Bediüzzaman’ı bir defa da yine arkadaşlarla beraber Fatih Camii’nden Yavuz Selim’e dönerken gördük. Orada, Çukurbostan diye bir yer var. Orada o zaman çeşitli kuşların bulunduğu ‘kuş cenneti’ denen bir yer vardı. Orada her türlü kuş bulunur, ötüşürlerdi. Meğer Üstad oraya gelmiş. Bir arkadaşımız Üstad’ı görmüş, onu takip etmiş ve kuşlarla adeta konuşmasına, onlara bakarak “Maşallah, sübhanallah’ demesine şahit olmuş. Oradan çıkarken de kuş bakıcısına biraz para verip, “Bu para ile bu kuşlara yem al, onlara yem ver” demiş. Bize haber verdi, tam kapıdan çıkarken onunla karşılaştık. Yanına gittik. Elini öpmek istedik, bize duâ etti, ama elini öptürmedi.
Bir defasında da biz Yavuz Sultan Selim’de dersteyken, türbeyi ziyarete gelmiş. Orada namaz kılmış. Namaz kıldıran da bizim arkadaşlardan biriydi, ismini unuttum şimdi. Namazdan sonra da imam vekilliği yapan bu arkadaşa nasihat etmiş. Allah rahmet eylesin. Amin.