İnsan varolduğu günden beri defalarca insanî değerlerini kaybetme ve kendi fıtratı dışına çıkmakla inhiraf yaşamış ve insanî çizgisini kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır.
Ancak her devirde her topluluğa bir uyarıcı, bir yol gösterici geldiğinden insanlık kendi fıtratına dönmüş insanî değerlerine kavuşmuştur.
Günümüze gelindiğinde ise bütün değerler alt-üst olmuş, insanı insan yapan manevî ve ahlâkî değerler de ayak altına düşmüştür. Bütün insanî değerlerin kaynağı aslında semavî ve İlâhî hikmet ve hakikatlerdir. O yüzden iyi ve güzel şeyler Kur’ân menşe’lidir.
İnsanoğlu semavî haberlere ve uyarılara kendini kapatınca, adeta aklını şeytana kaptırmış, tamamem yolunu kaybetmiştir.
Bu günkü gelinen noktada daha da korkunç bir gerçekle karşı karşıyayız.
Zira daha önceki asırlarda hiç akla gelmeyen ve insanlığın başına gelmemiş belâlara mâruz kalıyoruz.
Bilim ve teknolojinin insanlığa vereceği yararın yanında zararları da gün geçtikçe kendini gösteriyor. Bu zarar insanın aslî özelliklerinin değiştirilip tekrar insan eliyle farklı kodlarla yeniden şekillendirilmesi. Daha açık ifadeyle insanın DNA genleriyle oynanması ve yaratılışa müdahale edilmesi gibi bir sapkınlık. Şimdiye kadar gıda ve ilâç faşizmi ile yediğimiz gıdanın DNA’sını nasıl bozdularsa şu anda da insanın biyolojik yapısını bozmaya çalışıyorlar. Öyle ki, bir kısım hayvan geni bir kısım insan geni alınıp karıştırılarak yarı insan yarı hayvan arası farklı bir tür elde etme çabası veya yapay zekâ ile yarı robot insan elde etme planı.
Biz bu dehşetli gelişmeler karşısında Allah’a sığınıyoruz. Şimdiye kadar bu tür haberler komplo teorisi olarak düşünülüyordu, ama artık bu gün gelinen nokta ortada.
Peki insanlığın geldiği bu fesatlık ve sapıklık için Kur’ân ne diyor: “İş başına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekin ve nesli yok etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara Sûresi, 204)
Görüldüğü gibi âyet bize bazı insanların bozgun ve şer işlerinde nasıl zirve yapacaklarını söylüyor. İnsanlık tarihi, fıtrat düşmanlığını binlerce kez gördü, ama böylesini görmedi. Deccaliyet sisteminin daha önceki dönemlerde olan inkâr düzenlerinden ne kadar da daha karanlık olduğunu müşahade ediyoruz.
Dünyada varolan bütün dengeleri bozmak ve hayatın tabiî akışına bu kadar müdahele etmek, elbette Rububiyetin azâmetine dokunur.
Dileriz ki her şeyin sahibi bu şeytanî planları boşa çıkarsın, kurdukları tuzaklar kendilerine dönsün, zira insan madem Allah’ın esma-i İlâhiyesine ayine, o hâlde onun yaratılışını ve fıtratını koruyacak O’dur.
Tabiatı havayı, suyu, toprağı bozan onu ifsat eden bu eli durduracak ve ifsat faaliyetlerine karşılık ıslah faaliyeti ile dünyaya yeni nefes olacak, hakikî inanan şuurlu Müslümanlar olacaktır.
Âyette geçen “iş başında olup, ekini ve nesli bozan” bu şerir kimseler tarihin her döneminde farklı fraksiyonlar hâlinde ortaya çıkmış ve onlarla Allah yolunun yolcuları mücadele etmişlerdir.