"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hüsn-ü zan ve su-i zan

Sami CEBECİ
07 Ocak 2015, Çarşamba
Şu muvakkat, gelip geçici ve yalan dünyada her şeyle ve herkesle şiddetli imtihanlardan geçiriliyoruz. Fakat insanların çoğu bu imtihanların farkında bile olamadan buradan göçüp gidiyor. Farkında olanların da ekserisi, maalesef bile bile kaybederek gaflet içinde ömürlerini tüketiyorlar. Bunun bedeli âhirette çok ağır olacak, ama pişmanlıklar sahibine hiçbir fayda vermeyecektir.

Cenâb-ı hak, insan ruhunun hayatiyetini devam ettirebilmesi için, mahiyetine yerleştirdiği akıl, gazap ve şehvet duygularını itidal ve istikamet üzere kullanmak için vermiştir. Bu duyguların orta yolda kullanılması istikamet; ifrat ve tefrite düşmesi dalâlettir. Sevgili Peygamberimiz (asm) aklını hikmet, gazabını şecaat, şehvet duygusunu da âzamî iffet üzere kullanmıştır. Aklı başında ve Peygamberini (asm) gerçek anlamda seven mü’minler, her hâl ve şartta ona benzemeye ve izinden gitmeye çalışırlar. Tâ ki, onunla birlikte ebedî cennetlerde beraber olabilsinler.

Sevgili Peygamberimiz (asm), diğer insanlar için hep hüsn-ü zannı esas almıştır. Su-i zandan mümkün oldukça kaçınmıştır. Bu hüsn-ü zannıdır ki, çoğu zaman onu haklı çıkarmıştır. Birçok Sahabe, müşrik hallerindeyken, Peygamberimizin (asm) onlar hakkındaki hüsn-ü zannı ve yaptığı duâları neticesinde, daha sonra İslâmın bahadır birer fedaileri olmuşlardır. Hazret-i Ömer (ra) ve diğerleri gibi.

Her meselede Kâinatın Efendisini (asm) esas alan ve takip eden merhum ve muazzez Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri “Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan herkesi kendinden üstün bilmelidir. Kendinde bulunan su-i ahlâkı, su-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden takbih etmesin. Binaenaleyh, eslâf-ı izamın hikmetini bilmediğimiz bazı hâllerini beğenmemek su-i zandır. Su-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler.” (M. Nuriye, s.106) demektedir. Evet, sosyal hayatın bütün bağlarını koparan, muhabbet  yerine kin ve nefret tohumlarını yeşerterek, aile hayatından cemaate, oradan millet ve devlete kadar uzanan bütün kademe ve tabakalarda ayrılık ve fitnelere sebep olan önce su-i zan, sonra yalan haber ve gıybetlere varıncaya kadar olan bütün menfilikler her şeyi darmadağın eder. Tahrip kolay olduğu için, onun tamiri de kolay değildir.

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Müslümanların kusur ve ayıplarını araştırmayın; bir kısmınız bir kısmınızı arkasından çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi? O hâlde gıybet etmekte Allah’tan korkun. Muhakkak Allah tövbeleri kabul edendir, çok merhametlidir.” (Hucurat Sûresi: 12) buyurmaktadır. Bahsi geçen hakikatin dehşetini nazara veren Sevgili Peygamberimiz (asm) de “Zandan sakının. Çünkü zan, insanın içinden geçen en yalan şeydir. İnsanların gizli yönlerini araştırmayın, ayıplarını öğrenmeye çalışmayın, birbirinize karşı üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize karşı kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın, kulları kardeş olunuz.” (Camiü’s-Sağîr, Cilt:2, s. 742) buyurmaktadır. Evet, araya su-i zan, kin, nefret, haset, kibir ve diğerlerine üstün gelmek gibi menfî duygular girdiği zaman, toplulukları bir arada tutmak zorlaşır. Eğer çabuk önlem alınmazsa, onun âkıbeti Allah korusun ayrılığa kadar gider.

Allah Resulü (asm) “Şu sekiz sınıf insan Kıyamet Günü yaratıklar içerisinde Allah’ın en çok buğz ettiği kimselerdir. Yalancılar, kibirliler, Müslüman kardeşine göğüslerinde kin biriktirenler, onlarla karşılaştıklarında içlerinde sakladıklarının tam tersi bir tavır takınanlar, Allah ve Resulüne itaate çağrıldıklarında ağırdan alıp, şeytan ve emirlerine dâvet edildiklerinde hızla koşanlar, hiçbir şekilde hakları olmadıkları hâlde, en ufak bir dünyalık gözlerine çarpar çarpmaz yeminle ona sahiplenenler, söz getirip götürenler, dostların arasını ayıranlar, suçsuz kimselerin ayağını kaydırmak isteyenler. İşte Aziz, Celil ve Rahman olan Allah, bunların yaptıklarını çok çirkin karşılıyor.” (Camiü’s-Sağir, Cilt: 3, s. 891)

“Pazaryerinin başında yalan bir şey söyleyen, pazaryeri çıkışında kendisi bile ona inanmak durumunda kalırmış.” diye bir söz vardır. İnsanların dilinde hakikati olmayan bir söz dolaşa dolaşa, nihayetinde gerçek sanılır ve su-i zanların çoğalmasına sebep olur. Bunu için hadis-i şerifte “Haber yayanların en kötüsü, yalan haber yayandır.” buyrulmuştur. Bu zamanda yalan haberlerin yayılması için pazaryerine gitmeye gerek yok. Zira teknik imkânlar bunun için de kullanılıyor. Yine hadis-i şerifte “Kişiye duyduğunu tahkik edip araştırmadan başkalara söylemesi günah olarak yeter.” buyurulması da mânidârdır.

Şimdi rahmetli olmuş bir ağabeyimiz Anadolu’nun bir şehrinde uzun yıllar istihbarat elemanı olarak cemaat içinde çalışan ve sonra emekli olan çocukluk arkadaşına sorar: “Arkadaşım! Olan oldu, geçen geçti. Sen cemaat içinde vazife olarak ne yapıyordun?” O da: “Benim işim çok kolaydı. Yaşlı olanlara gidiyor ‘Bu gençler sizi dışlamak ve yerinize geçmek istiyorlar’ diye onları tahrik ediyordum. Gençlere de gidip ‘Bu yaşlılar hizmeti engelliyorlar. Onlar olmasa, siz bu hizmeti birden yukarılara çıkarırsınız’ diye onları da kışkırtarak su-i zanlara sokuyordum. Sonra meşveret toplantılarında onların kavgalarını izliyordum” diye cevap veriyor.

İşte böyle! Eskiden cin taifesinin yaptığı vazifeyi, şimdi insanî üç harfliler yapıyor ve her türlü teknik imkânları kullanıyorlar. 

Cenâb-ı Hak, her türlü fitne, fesat ve su-i zanlardan bizleri ve bütün İslâm’a hizmet edenleri muhafaza etsin, âmin.

Okunma Sayısı: 2858
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • doğan sarıkaya

    8.1.2015 08:40:56

    bu hizmette hem gençlere hem yaşlılara çok iş düşüyor uhuvvet ve tesanüd her zaman lazım şimdinin genci ilerinin yaşlısı

  • Hasan Kar

    7.1.2015 11:23:56

    Nefsiniz, ‘Bu gençler sizi dışlamak ve yerinize geçmek istiyorlar’ tuzağına sizi sürüklemek istiyor olmasın! Gençlerin de işi kolay değil...‘Bu yaşlılar hizmeti engelliyorlar. Onlar olmasa, siz bu hizmeti birden yukarılara çıkarırsınız’ tuzağına düşmemesi lazım. "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz...Kişinin görünür rütbe-i aklı eserinde...Müfsidin tayin ve tesbiti nerede ne söylüyordan ziyade; nerede neler yapıyor?, hangi işlere karışıyor?, söylemleriyle eylemleri örtüşüyor mu? sorularına verilecek samimi! cevaplarda saklı!..Ve herkesin kendi vicdanı bu sorulara doğru cevap verecek tek muhatap aslında! Allah bütün müminleri Ahirette hesabını veremeyeceği bir günaha sürüklenmekten korusun...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı