Kıyamete yakın bir zamanda, dünya devletleri aralarında çeşitli birlikler kurmak suretiyle güçlerini birleştiriyorlar.
Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, BRİCS, Karadeniz İş Birliği, Şanghay İş Birliği Örgütü, Türk Devletler Teşkilatı gibi daha nice kurulmuş birlikler, dünyanın hangi yönde şekillendiğini gösteriyor.
Bu gün itibarıyla dünyada elli yedi İslâm ülkesi bulunuyor. Şimdiye kadar çeşitli sebeplerden dolayı, bu kadar kalabalık olan İslâm ülkeleri aralarında gerçek anlamda birlik kuramadılar. Her biri ayrı birer devlet konumunda olan İslâm ülkeleri, devletler çapında yalnız ekonomik ve ticarî değil, siyasî ve stratejik bir güç birliği yapmış olsalardı, İslâm devletleri içine düştükleri acizlik ve perişanlık durumunda olmazlardı.
Yaklaşık iki milyarlık büyük bir nüfusa, enerji kaynaklarına, Türkiye gibi çok güçlü ordulara sahip olan İslâm ülkeleri, şimdiye kadar neden aralarında bir birlik kuramadılar? İslâm Birliğini kurmayı engelleyen sebepler nelerdi? Neden bu engelleri birlikte aşmayı başaramadılar? Bu önemli konuda sorulacak elbette çok sorular vardır.
Şayet, devletler çapında böyle bir birlik kurulmuş olsaydı, ne Gazze’de yapılan katliam ve soykırım yapılabilir, ne de İslâm devletleri üzerinde Batılı emperyalist devletler oyun oynayabilirdi.
Aslında, Batı dünyasının da böyle bir İslâm Birliğine ihtiyaçları olduğunu Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade ediyor: “Eskiden Hıristiyan devletleri bu İttihad-ı İslâm’a taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için hem Amerika, hem de Avrupa devletleri Kur’ân’a ve İttihad-ı İslâm’a taraftar olmaya mecburdurlar.”1
Aynı eserdeki bir başka mektupta da “Eski zamanda İngiliz, Fransız ve Amerika siyasetleri ve menfaatleri İttihad-ı İslâm’a muarız olmakla buna mâni olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri muarız değil, belki muhtaçtırlar. Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik doğrudan doğruya anarşistliği netice veriyor. Ve bu dehşetli tahripçilere karşı, ancak ve ancak hakikat-i Kur’ân’iye etrafında İttihad-ı İslâm dayanabilir.”2
1950 yıllarında yazdığı bu mektuplardan önce, Bediüzzaman Hazretleri 1911 yılında Şam Emeviye Camii’nde verdiği bir hutbesinde “Bu zamanda en büyük farz vazife İttihad-ı İslâm’dır.” diyerek, İslâm devletlerinin siyasî bir birlik kurmalarının şart olduğunu söylemiştir. Bu ifadelerinin üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçtiği halde, şimdiye kadar İslâm birliğinin kurulamamış olması, İslâm dünyası bakımından çok büyük bir kayıptır.
İslâm devletlerinin başında bulunan idarecilerinin ekserisinin diktatör olmaları ve demokrasiden yoksun bulunmaları, İslâm ülkelerinin birlik olmalarının önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Ancak, Hadis-i Şerife göre “Allah bu dini, recul-ü facir denilen günahkâr adamlarla da teyit eder.” Bu hususta karamsarlığa ve ümitsiz olmaya hiç lüzum yoktur.
Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Her kıştan sonra bir bahar, her geceden
sonra bir sabah olduğu gibi nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah..”3
Madem ki Bediüzzaman Hazretleri, “Bu zamanda en büyük farz vazife İttihad-ı İslâm’dır.” demiştir. Öyle ise, Türkiye, Mısır, Suud-i Arabistan, İran ve Pakistan’ın öncülüğünde bir İslâm Birliğinin en kısa zamanda kurulmasını, Allah’ın rahmetinden bekleyebiliriz. Ve bu mutlu tablo bir gün mutlaka gerçek olacaktır, inşaallah.
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 384-385.
2- Age., s. 352.
3- Hutbe-i Şâmiye, s. 246.