En büyük körlük, çöküşünü görememektir.
Bir camiada büyüyüp, sonra siyasi tarafgirlik gibi saiklerle içinde adam olduğu camiaya dil uzatmak, eski dostlarını şeytan gibi görmek tam da acınacak bir ruh halidir.
Ayağına vuran bir sızı hissetmiyorsa, o ayak onun değildir. Kardeşini rencide etmek, onun -sana göre- hata ve kusurlarını ortaya dökmek, kardeşlik hukukuna sığmaz. Ruh hali bozulmuş, kardeşine tarafgirlik nazarıyla bakan bir insan meleği şeytan görmeye başlar. Bu, o kişinin kendine en büyük zarardır.
Normal şartlarda insaflı insanların ikazları omzundaki akrebi göstermek olarak değerlendirilir ve ‘Allah razı olsun.’ denir; ama kinle, garazla, tarafgirlikle atış yapanlara ‘Allah müstahakınızı versin’ denir; öylelere ehl-i dalaletin dalkavukluğundan, ehl-i zulmün şakşakçılığından uyanmaları için dua edilir. Böyleler ifrat ve tefritlerde gezen, zaaflarına yenik düşmüş, normalleşemeyen zavallılardır. Onlar ikaz edecek dostlardan bile mahrumdurlar.
İlginç olan, Yeni Asya camiasını bu türden eleştirenlerin sonuç cümleleri hep siyasi tarafgirliğini ilan etmek şeklinde bitiyor. Kim bilir bunu yapmazlarsa, şeytanlaşmış reislerinin hışmına uğrayacaklarını düşünüyorlardır. Ne acı bir durum!
Olaylar, kişilerin içindekileri ortaya çıkaran, doğru tanınmalarına katkı sunan birer vesiledirler. Dün, koluna girip, ‘asır sizinle iftihar ediyor’ diyen birisi, bugün ‘asrın yüz karasısınız’ diyorsa, cümlelerin sahibinin ağır hastalığına işarettir. Böylelere sadece acınır.
Bu bir savrulmadır. Helâketler ve felâketler asrında kişilerin zaaflarına terk edilmiş, istişaresiz şahs-ı maneviler de savrulur.
Bir zamanlar ‘ağam bilir’ anlayışıyla, ağaların cebindeki akıllara seslenen Bediüzzaman, bugün de istişaresiz ‘ağa’ların cebindeki akıllara seslenmektedir.