Bir dost meclisinde sohbet ediyoruz. Şimdi dedik, bir yakın dostumuz bize diyecek ki, “Kardeşim, kusura bakma, sende ciddi yanlışlar görüyorum.” Ve yanlışları da samimice bir bir sıralayacak. Sen de bundan memnun olup, o dosta dua edeceksin.
Nasıl? Olabilir mi?
Evet, sizin birisinde gördüğünüz ve size göre bir ‘yanlış’ı, “O kişinin yanındaki dostları görmüyorlar mı, görüyorlarsa neden ikaz etmiyorlar?” diye aklınıza takılıyor. Bu aslında cevabı içinde bir soru. Çünkü o kişinin etrafındaki dostları, onun taraftarları, tarafgirleri. Onlar, onun yanlışlarına kördürler. Göremezler. İnsan sevdiğinde kusur görmez, görse de ona yakıştıramadığı için tevil eder. Buna muhabbetin su-i istimali bile denilebilir.
Hakikat-i halde, bir şey yanlış ise, kimde olursa olsun, nerede olursa olsun yanlıştır. Ve o yanlışa yanlış demek ehl-i hakkın şiarıdır. Ehl-i hak, hakkın hatırını âlî tutar, kaldırır, kaldırmalıdır. Hakikatperestlik odur ki, dostunun yanlışını uygun bir dil ile söyleyebilsin. Ve onu o yanlıştan bir şekilde uzaklaştırsın. Yoksa göz göre göre dostun yanlışına seyirci olmak dostluk değil. Zaten artık o ona yanlış demiyor, teviller ediyor, “şöyleydi de böyle oldu” diyor.
Doğrusu böyle bir uygulama kolay değildir. Nefsinizde deneyin, zor geldiğini göreceksiniz. Ama yapabilirseniz de etkisi muhteşem. Derin bir iç huzur veriyor insana. Normal şartlarda o hatamızı söyleyen kişi, bizim iyiliğimizi istiyordur. Ona ‘Allah senden razı olsun, beni büyük bir yanlıştan kurtardın” demeliyiz.
İşte böyle dostça ikazlara ne kadar açığız? Yani biz bir dostumuzun yanlışını, güzel bir dil ve üsluplyara ifade edeceğiz veya bizi bir dostumuz yanlışımızdan dolayı ikaz ettiğinde, ona ilgisinden dolayı teşekkür edeceğiz. Olur mu? Neden olmasın? Aslında olması gereken bu.
Kim yaparsa yapsın, dostun yanlışına yanlış demek, bir dostluk nişanesidir ve muhabbetin bir göstergesidir. Yapabilene veya yapıldığında teşekkür edene ne mutlu!
Tabiî böyle bir durumda, “Sana ne kardeşim benim omzumdaki akrepten!” diyen biri olur mu? Yani böyle açıkça olmasa da, içinden buna benzer bir cümle kuranlar olabilir. Buna da hazır olmak gerekir. Tabiî zorlu süreçlerin göze alan için kazançları da büyüktür.
Halis niyetin kerametvârî neticeleri vardır. İkazla birlikte hiçbir istenen netice alınmasa dahi, kişi vazifesini yapmış olmanın verdiği vicdanî rahatlığa kavuşur.
Evet, herkes imkânları nisbetinde attığı veya atmadığı adımdan mes’uldür.
Hayat, böyle dokunuşlarla anlam kazanır ve daha yaşanabilir hale gelir.