Küsmeklerin belki de büyütülmüş hâlidir, hayata küsmek. Konunun ciddî aşamasıdır.
İnsan, hayata küsecek boyuta gelmişse, çok küsmekler yaşamış, enerjisi azalmış demektir. Böyle bir gidişin sonu, artık yaşamaktan bıkmaktır. Hayat sahnesinden çekilmektir. Bu hâl bir mü’minin içine düşmeyeceği bir haldir.
Allah’a hakikî kul olan bir mü’min, böyle bir sükût haline kendini bırakıvermez.
Ümidini kesmez.
Hayata küsmez.
Evet, mü’min bilir ki, başına gelen her hadisede kaderin bir hükmü vardır. Kendi nefsinin bir payı vardır. Muhatabının nefsinin de payını ayırır. Zaten böyle bakınca, o kişide biraz da haklılık varsa, onu da bağışlar ve küslükten, kırgınlıktan, dargınlıktan kurtulur.
Tolga kardeşim, küsmek yazıları üzerine bir mail iletti.
Mailde, küsmek işinin çok öyle yüzeysel olmadığına dikkatleri çekiyor. Küçük küçük küsmekler büyüyerek, öyle bir zaman gelip kocaman bir duygu yoğunluğuna ulaşır ki, artık üstesinden gelinemeyecek, güç yetirilemeyecek bir potansiyele ulaşır cümlelerine yer veriyor.
Hakikaten de Tolga kardeşimizin mektubunda geçen bireysel bozulmanın toplumsal etkileri günlük hayatta çokça karşılaşılan bir durumdur. Onun için de birisinde meydana gelen bir küskünlük, ‘boşver’ denilecek bir durum değildir. Çünkü boş verilen mesele, küskünlük yaşayan kişide olduğu gibi onun çevresinde de bir takım yıkımlar meydana getirebilir.
Ailede, apartmanda, komşuda, iş yerinde, mahallede yani sürekli karşılaşma zorunluluğu bulunan mekânlarda birilerinin birilerine küs olması, her an basit bir etkenle patlayabilecek, zarar verebilecek bir potansiyel problem var demektir.
Tabiî en büyük veballerden birisi de, bu gidişatı gördüğü halde, hoş geçinmek bahanesiyle, boşver anlayışı içinde olan mü’min insanın durumudur. Mütecaviz dinsize yapılması gereken bu davranış, elbette mü’min kardeşe sergilenmez. Böyle bir durum varsa, bu o mü’min kulun kalbinde muhabbetin olmadığının, adavetin ön planda olduğunun bir göstergesidir.
Oysa mü’min, mü’min kardeşleri arasında bir problem görmüşse, onu mümkünse, eliyle, diliyle ortadan kaldırmalı veya ortadan kalkması için gerekli adımları kararlılıkla atabilmelidir. Hiç değilse böyle bir problem durumunda, kalbiyle buğz ederek, o çirkin vaziyete tavır koyarak, o çirkin durumla arasına mesafe koyarak, taraf olmadığını, razı olmadığını hissettirmesi gerekecektir.
««
Küsmekle ilgili yazılarımız pek çok ilgilisine ulaştı. Pek çoğundan da bize geri dönüşümler geldi. Maillerden şu anlaşılıyor ki, küslük içerisinde olan bir kişinin rahat olması, huzurlu olması mümkün değildir. Ne kadar küslük varsa, o kadar rahatsızlık var demektir. Yani her an gök gürlemesi gibi bir durum oluşabilir. Her an kara bulutlar, ortamı yaşanmaz hale getirebilir.
İşte kıymetli Tolga kardeşimin mailinde aynı dertten bahsediliyor: “Haklısın abi, küsmek, verimliliği çok aza indiriyor, insan birisine küsünce sanki o kişiyle beraber hayata da küsüyor. Meselâ iş arkadaşına küsen birisi negatif olarak etkilenip aynı binada oturduğu komşusuna da küsüyor, oradan aile içine sıçrayıp, eşine, çoluk çocuğuna da küsüyor. Akabinde hayata küsüyor, içe kapanık bir hal alıyor, diyalog azalıyor, muhabbet kopuyor, hakeza hayat bitiyor... Kalemine sağlık, yüreğine sağlık abi. Selâm ve duâ ile.”
««
Evet, gerçekten de Tolga kardeşimizin de ifade ettiği gibi, birbiriyle iletişimi olmayan, muhabbeti olmayan, birlik ve beraberlik ruhu taşımayan insanlardan güçlü hizmetler beklemek, kendilerine ciddî faydalar beklemek anlamsızdır.
Hiçbir küsmek, orada kalmıyor. Bir bulaşıcı hastalık gibi, sağına soluna bulaşıyor. Kendine küsen; eşine, çocuklarına küsen, akrabalarına küsen, komşularına küsen, arkadaşlarına küsen bir insan artık küsmek hastalığı kapmış demektir. Küsmek böyle bir insanda yatkınlık oluşturmuş demektir. Bu manevî hastalığa derhal, büyümeden müdahale etmek lâzımdır.
Yoksa, en son hayattan küsmeye kadar konu büyür ve hayatı ve hayattakileri içine alıp boğar. Bu ise, tam bir yıkım hâlidir.
Hayata ve hayattakilere küsmek, Yaratıcının san’at eserlerine, mahlûkatına kendini kapatmaktır, ondan gelecek mesajları okumamak demektir. Bir de küsmekler büyüyünce ve artınca ‘ümitsizlikler, karamsarlıklar’ da kendini göstermeye başlayacaktır.
Küsen bir insan, iman konusunda da zayıflayan bir insandır. İmanı güçlü olan bir mü’minin küsmek gibi bir düşüşe kendini bırakıvermesi olmaz. Küsmenin içinde Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek de vardır. Dinin izin vermediği ölçülerde küslükler yaşayan insan, nefis ve şeytanın etkisiyle imanı zayıflayarak, dinden her geçen gün uzaklaşıyor demektir.
Küsmek, nefse yenik düşmek olduğu için, tekrar o nefsin rağmına adım atmak çok da kolay olmuyor. Onun için basit basit sebepler yüzünden on yıllardır birbirine küs olan insanların varlığı o kadar da uzak değil.
Kendimizde, akrabalarımızda, komşularımızda bu türden atılacak o kadar çok adımlar var ki. İş büyümeden, bir küsmek iyice beslenmeden, bu balon iyice şişmeden sonuçlandırmak tam da güçlü iman taşıyanların işidir. Bu da çoğu zaman dışarıdan birisidir.
O zaman, haydin ne bekliyorsunuz, bir küs hikâyesi varsa yakınlarımızda, hemen oradan başlamalı işe.
Küsmek ne kadar çirkin bir duygu bozulması ise, küslerin barışması veya barıştırılması da bir o kadar güzel, etkili, anlamlı bir faaliyettir.
Siz sadece güzel bir niyet ile adım atın, neticeyi halk edecek olan Allah’tır.
Yani insan hiç değilse, ömründe bir tane küs barıştırmalıdır. Bunun apayrı bir tadı vardır. Ve bir insanın böyle bir sıkıntısını gidermek hali, kendi sıkıntısının da giderilmesi anlamı taşır.
Evet, niyet hayır, akibet hayır.