Tam da korktuğum buydu işte. Yıllarca kaçtığım, beni hırpalayan duygulara yalnız yakalanmak...
Ve korktuğum başıma geldi. Sağıma, soluma bakıyorum kimsecikler yok. Yalnızlığın bu kadar hırpalayıcı olduğunu daha önce yaşamamıştım. Gözlerim, kaçacak bir delik aradı, tırmanıp durdu duvarlarda çaresizce. Çaresizliğin görmeyi bu kadar etkilediğini de daha önce hiç yaşamamıştım. Kulaklarım daha önce hiç olmadığı kadar, ötelerden bir ses bekledi. Daha önce hiç bu kadar duymaya istekli olmamıştı bu cihazlar. Ama sesin olmayışı, susuzluktan çatlamış toprak gibi korkutucuydu. Yakalandım. Biliyorum beni yalnız yakaladılar. Üşüştüler üzerime; bire on, bire yüz gibi. Tek tek gelmediler kahramanca mücadele için. Belli ki bu bir pusuydu. Takibe uğradığımı sonra sonra anlıyorum. Kıstırıldığımı, kaçacak yerim kalmayınca anladım. Kısa sürede, “Daha önce hiç yaşamamıştım” dediğim ne çok şey oldu.
Ama çok geçti her şey için. Ellerimi yukarı kaldırdım, ‘teslim’ diye bağırdım.
Yıllarca kaçtığını, saklandığını karşısında görünce; ‘teslim!’ diyor insan. Hem de gülümseyerek. Çaresizliğin, tükenmişliğin, bitmişliğin tebessümü bu. Başkasının mülkünde nereden nereye kaçılır ki? İnsan işte, kendine, garipliklerin odağındaki varlık olarak gülüyor.
Ayrılacağını bile bile yapışmak varlığa ne garip. Duygu dolu cennet varlığı annenin ayaklarına kapanması gibi çocuğun. Sonra anne de çocuk da ayrılıp gidiyor kendi âlemlerine.
Ne anne çocuk için, ne çocuk anne için kurtarıcı. Burası bütün kaçışların son bulduğu yer. Yarın yeni bir gün başlayacak artık, daha önce hiç yaşamadığın, tatmadığın. Artık söz, ağlamayacaksın. Yorulmayacaksın hiç. Sıcak mevsimler, soğuk iklimler, cıyak cıyak tabiat perdesini yırtan kuş sesleri yok gayri. Serçe var kuşlardan, rengârenk çiçekler var, sümbül başköşede. Daha önce böylesini hiç duymadığın lezzetli sesler var artık ruhunda yankılanan.
İşte huzur, işte mutluluk, işte saadet bu. Daha ötesi yok ifadelerin, artık yaşamak var. Neler oluyor, neresi burası? Kim o gidenler uzaktan? O gülümseyen varlıklar da neyin nesi?
Neden gülümsüyor bütün âlem? Dağ, taş neden tebessümde? Rüyada mıyım yoksa?
“Yeni bir kaçış yok artık. Burası teslim yeri. Yemek, içmek bile isteğe bağlı. İstemezsen yemeyeceksin, içmeyeceksin. Ama yaşayacaksın.” diyorlar. Daha önce tecrübe etmediğim bir şey bu. “Orada nefes almaya bile ihtiyaç yokmuş, öyle mi?” Yaşanacağı, yaşamak bu olsa gerek. Ölmek, yıkanmak, kabre konmak, dönüp gitmesi sevdiklerinin, başbaşa kalmak amellerinle…
Bir soluk nefese bile ihtiyaç duymamak, gerçek hürriyetin yeri, burası orası olsa gerek.