"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İki yol

Sebahattin YAŞAR
05 Kasım 2014, Çarşamba
Risale-i Nur’da çokça kullanılan kavramlardan biri de, ‘yol’ dur, hatta ‘iki yol’dur. ‘

Yol’, ‘yolcu’yu da çağrıştırıyor. İnsan ancak, ‘yol’da, ‘yolcu’ olduğunu hissediyor.‘Yol’ da, ‘yolcu’ da o yolculukta anlamını buluyor. Yani düşünün ki, ‘yol’dasınız, ama ‘yolcu’ duygusunu dem ve damarlarınıza kadar, yol hazırlıklarına varıncaya kadar, yolculuğun ulaşacağı yerin merakına kadar bir ‘duygu yoğunluğu’nuz olmazsa, ne ‘yol’un, ne ‘yolcu’luğun bir anlamı kalmaz. Oysa, mahall-i maksudumuzda sevdiklerimiz dört gözle bizi bekliyorlarsa, o ‘yol’ da, o ‘yolculuk’ da, o ‘yolculuk meşakkati’ de insanın gözüne gelmez. İnsanın bir şekilde, bir hayat diliminde, bir vesileyle ‘hayat yolculuğu’ başlatılmış. Ne hayata başlayan bu başlangıcın farkında, ne de vesile olanlar. ‘Yola düşmek’ tabiri, belki de işte bu düşüşün ‘insanın ihtiyarında olmaması’nın sonucudur. Ruhlar âleminden, anne rahmine, oradan dünyaya, kabre, haşre ve oradan ebed yolculuğuna doğru giden bu ‘yol’un en ilginç durağı da elbette dünyadır. Yolcunun dünya menzilindeki duruşu, uzun yolculuğu unutmaması, orada geçen zamanı, ‘bir ağaç gölgesinde gölgelenmek kadar’ görmesi, yolculuk halinin, yolculuk duygularının kaybolmaması anlamındadır. Belki, ‘yol’ ve ‘yolcu’ deyince, en çok düşünmemiz gereken, cevap aramamız gereken soru da, ‘Bu yolculuk nereye?’ sorusudur. Aklı başında olan insanın en öncelikli gündemi bu sorunun cevabı olsa gerektir. Zaten bu soru makul cevap bulmadan insanın da mutlu olması mümkün değildir. Bediüzzaman’ın, eserlerindeki ‘iki yol’ kurgusu, sadece bir ‘yol’, ‘yolcu’ kavramları etrafında kalan bir yaklaşım değildir. Buradaki ‘iki yol’, insan hayatının her aşamasında attığı her adımdaki verdiği kararıyla şekillenen ve hatta gözlerin her bakışında, sözlerin her kelimesinde kendini gösteren bir yol ayrımıdır. Yani hayatın bütün detaylarında bir yol ayrımı bir seçim vardır. Zaten adı üstünde, ‘iki yol’. Bu kavram hak ve batıl, doğru ve yanlış, olumlu ve olumsuz, güvenli ve güvensiz gibi çağrışımlarıyla gelir zihnimize

İşte insan hayatı, bu ‘iki yol’un ‘yolcu’luğunda geçiyor. Haliyle insanı yola revan eden, o ‘yolcu’yu da, o yolculuğun seyrini de öylesine bir sonuca terk etmeyecektir. Yolculukta uyulacak kurallar için bir Kitap gönderilmiş. ‘Yolcu’nun sahil-i selâmete ulaşabilmesi için bir yol gösterici, bir rehber verilmiş.Tabiî işte imtihan da bu ki, rehberi, onun getirdiği kuralları tanımayanlar, ‘asi’ler de olacaktır; rehbere itaat eden, onun tavsiyelerine uyan ‘muti’ler de bulunacaktır. ‘Asi’ de, ‘muti’ de kendisine çizilmiş olan, Kâinatın Sahibinin kanunlarının geçerli olduğu yolda ilerlemektedirler. Yani Yaratıcıyı kabul etmeyen de, o Yaratıcının mülkünde yürümektedir. İlâhî kanunun dışına çıkan bir istisna yok. Yani insanlık tarihi boyunca ‘ölümü öldüren’ çıkmamış. İnanmayan için bu bir sır değil mi? Mülkünde olduğunun, mülkünde yaşadığının varlığını inkâr etmek garip kaçmaz mı? İnsan, evin idaresini sürdüren babasını inkâr etse, baba onu evden tard eder.
“Senin önünde iki yol var: Birisi, ehl-i dalâletin vekilinin gösterdiği şekavetli yoldur; diğeri, Kur’ân-ı Hakîm’in tarif ettiği saadetli yoldur.” (Sözler, s. 1029). İnsandaki akıl nimeti, bu yolculuğun adeta anahtarıdır. İnsan ‘iki yol’dan birisini akledip, tercih edecektir. İnsan dalâlete düşse de, aklını kullandığında, attığı her adımda, yine karşısına ‘iki yol’ çıkabilecektir. Yani insan bir yolda giderken, hemen bir tercih değişikliği ile diğer yola geçebilmektedir. Bu da yol gösterenin, insanın Rabbinin kullarına sunduğu bir nimettir. Ama tabiî sırat-ı müstakimde iken, dalâlete geçme imtihanı da kapalı değildir. İşte hayatın rengini, hangi yolu daha çok kullandığımız; hangi yolda daha ciddî, kalıcı, etkili kararlar verdiğimiz, ameller yaptığımız belirleyecektir. Yani aldığımız nefes sayısınca, kullandığımız kelime sayısınca, gündelik hayatın bütün tercihlerinde ‘iki yol’lar hep karşımızdadır. Bakarken iki yol, konuşurken iki yol, yerken, içerken iki yol, alırken verirken iki yol; hasılı, hayatta tercih ettiğimiz her seçimde ‘iki yol’ gizlidir. Sevmek-sevmemek; okumak-okumamak, tanımak–tanımamak, ikram etmek etmemek, yardım etmek-etmemek, kılmak-kılmamak, secde etmek-etmemek hatta gayr-i şuurî olarak yaptığımız tercihlerde bile iki yoldan birisi vardır. Yani imtihanı kazanmak ya da kaybetmek topyekûn olmuyor. Küçücük küçücük tercihler günün sonunda olumlu ya da olumsuz bütünü belirliyor. Hayatımız da öyle, ömrümüz de. O zaman, ‘Bugün Cennetlik miyim, Cehennemlik mi?’ diye sorduğumuzda, içimizden gelen vicdanî ses nereye doğru gidiyor olduğumuzdan bize haber verebilecektir. O, daha çok tercih ettiğimiz ‘yol’un, bizi dünya ve ahiret saadetine taşıması duâsıyla.

Okunma Sayısı: 1433
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı