"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

En yüksek gür sada

Şemseddin ÇAKIR
08 Nisan 2022, Cuma
Bediüzzaman’ın en harika ve insanı coşturan, hoşuna giden müjdelerinden biri de işte budur: “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkilabatı içinde en yüksek gür sada İslam’ın sadası olacaktır.”

Evet, bu cümlenin pek çok kişinin hayallerini süslediğinden eminim. Ancak doğru anlaşıldığından pek emin değilim. Zira ben bir zamanlar “hayalî bir gür sada” beklentisinde idim. Fakat, şimdi anlıyorum ki; gerçeğin ta kendisi olan gür sadalar bu kubbe-i asumanda icra edilmiştir. Çünkü mucize-i Kur’aniye olarak cihana meydan okuyan, küfrün belini kıran bir sada olarak emsali olmayan, mağlup olmayan o yüksek sada; Risale-i Nurlardır. Aslında biz birçok gerçeği, ünsiyet ettiğimiz için anlayamıyoruz. Halbuki Risale-i Nurlar, Türkiye’nin en önemli gerçeklerindendir. Evet hiç şüphe yok ki, Risale-i Nurlar materyalist felsefenin belini kırmıştır. 

Ey insanlar! İlmî keramet mi arıyorsunuz? O Risale-i Nurlardır. Vehbî ilim mi arıyorsunuz? O Risale-i Nurlardır. Sünuhat mı arıyorsunuz? O yine Risale-i Nurlardır. Yani Risale-i Nurlar emsali olmayan bir destanlar manzumesidir.

Mesela, İngiliz Meclis-i Mebusanında, Müstemlekat Nazırı elinde Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, ‘Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. (…)’ diye hitabede bulunmuş. Bediüzzaman bu söze karşı, ‘Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!’ demiştir ve göstermiştir. (Tarihçe-i Hayat, s. 81)

Yine, aynı mealde İstanbul’da, Şekerci Han’da bütün dünyaya meydan okumak mecburiyetinde kalışı da, bir yüksek gür sada ve destandır.

Mesela: On Dokuzuncu Asır’da materyalist felsefe karşısında bütün din mensupları (Bugün dünyaya muharref dinleri adına zulmeden; Yahudiler ve Hıristiyanlar dahil) sustuğunda materyalizmin belini Tabiat Risalesi’yle ve Risale-i Nur Külliyatı’yla kıran da Bediüzzaman’dır. Ahireti inkâr fikrini Haşir Risalesi’yle ve bütün batıl felsefeleri eserleriyle çökertmiştir.

İslam medeniyetiyle felsefe medeniyetinin kıyasında İslam medeniyetinin ise; ulvi hislerin tercümanı olduğunu isbat ve ilan eden Bediüzzaman’dır.

Bir insan için, tercih ettiği medeniyet çok önemlidir, çünkü o onun itikadını gösterir. Bu vesileyle ifade edelim ki; medeniyetler, ‘İslamî’ ve ‘gayr-ı İslamî’ diye ikiye ayrılır.

Bediüzzaman, felsefe ile Kur’an medeniyetinin farklarını mealen şöyle ifade eder: Felsefe medeniyeti, hayat-ı içtimaiyede; nokta-i istinadı ‘kuvvet’ kabul eder. Hedefi ‘menfaat’ bilir. Hayat düsturu ‘cidal’ tanır. Cemaatlerin rabıtasını (bağını) unsuriyet, menfi milliyet (ırk) tutar. Semeratı (neticesi) ise; ‘hevesat-ı nefsiyeyi (hayvanî arzuları) tatmin ve insanî ihtiyaçları tezyid (artırmak) ile israfa yol vermektir. Kur’an medeniyeti ise, nokta-i istinadı (dayanağı) ‘hak’ kabul eder. Gayede ‘fazilet ve rıza-i İlahi’yi esas alır. Onun hayat düsturu (prensip ve metodu) cidal yerine teavündür (yardımlaşmak). Netice olarak gayesi ise; hevesat-ı nefsaniyenin tecevüzatına set çekip, ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin ve insanı kemalata sevk edip insan etmektir.

İşte bu gibi muvazeneler neticesinde; felsefenin halis bir tilmizi bir firavundur ve her menfaatli şeyi “Rab” tanır. Kur’an-ı Kerim’in halis talebesi ise bir ‘kul’dur, fakat Allah’tan başkasına ibadete tenezzül etmez. Netice olarak Üstad Risale-i Nurların bir elmas kılınç olduğunu; dalaletin en sert, kuvvetli kal’ası olan ‘tabiat’ı parça parça ettiğini ilan eder. Bediüzzaman, filozofların ve düşünürlerin ancak nazarî planda ele alıp hayal bile edemedikleri gerçeğini bütün dünyaya ilan etmiştir.

İşte bu cümleden olarak Üstad, hayatını imanına şahit kılarak; İslam’ın her zaman ve zeminde yaşanabileceğini bütün âleme fiilî olarak göstermiştir. Mesela, onun şeair-i İslam olan sarığını bile şapka inkılabına rağmen çıkarttıramamışlar. Dünya tarihinde aynı meseleden binlerce beraat alan bir başka kahraman gösterilemez. Bu vaziyet Bediüzzaman için ne derece şeref ise, muarızları için bilakis olmuştur. İşte bunlar İslam’ın gür sadasının haykırılmasıdır. 

İşte Bediüzzaman, “eğer elinizden gelirse beni vicdanen tazip ediniz yoksa dünyevî cezalarınız benim için şereftir, şandır” mealindeki tavrı, onları ilmî münazaraya davet etmesi, dikkat çekici değil mi?

Bir de meselenin başka bir hikmetli boyutu da şudur: Şayet Bediüzzaman’ın durumu bundan daha zahir olsa idi, imtihan bozulurdu. Hikmet-i İlahiye böylece tezahür etmiş oluyor.

Okunma Sayısı: 1741
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    8.4.2022 14:09:37

    "Evet ümitvar olunuz, şu istikbal inilabatı içinde en yüksek GÜR SADA, İSLAMIN SADASI olacaktır " mujdesini veren BEDİÜZZAMAN Hazretleri, aynı zamanda ,"KUR'AN' ın da, sönmez ve söndürülmez manevî bir GÜNEŞ olduğunu da bütün dünyaya isbat edeceğim." diye haykırmış ve her iki konuda da DAVASINI cümla Aleme iİZAH ve İSBAT etmiştir! Lakin, Alem-i İslam ve insanlık şu ana kadar RİSALE-İ NUR' lardan layıkı vechi ile istifade edebilmiş değil. Kendi memleketimizde dahi bunun tersini iddia etmek mümkün görünmüyor. Din ve diyanetle meşgul olanlar dahi bu konuda bî haber demeyeyim ama, meslekleri icabı, kendilerini ilgilendirdiği halde es geçiyorlar! Yani O müjdelenen "GÜR SADA" ,DAHA da GÜR ve TOK Çikacağįna da ayrıca bir MÜJDE haberi olsa gerek. "ÜmitvarOLUNUZ" denildiğine göre, böyle bir mujdeyi de çok geniş çaplı ve daha geniş MANALARDA da bekleyebiliriz inşaallah.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı