İstidracın lügat anlamı derece derece yükseltmek veya indirmektir.
İstidracın ıstılahî manası ise; hakkı olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i nimete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması demektir.
Rabbimiz hak dâvânın ispatı için peygamberlerine mu’cize vermiştir. Velî kullara ise kerameti ihsan vermiştir. Keramet O kulların hak yolda olduklarının bir işaretidir. Lâkin istidraç ise, küfrü veya da fasıklığı açıkça beyan olmuş bir kişinin elinde görülen ve o kişinin isteğine uygun olarak ortaya çıkan harika hallerdir. Zira hadis şerhi kaynaklarında da “Allah’ın, isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gördüğün zaman bu bir istidraçtır.” izahı yapılmaktadır. (Fıkh-ı Ekber Aliyyü’l-Karî Şerhi Tercümesi, s. 195.)
Mesnevî-i Nuriye’de keramet ile istidracın manen birbirine mübayin (zıt) olduğu anlatılmaktadır. Ve keramet sahibinin, kerametin Allah’ın bir ihsanı olduğunu bilen zatlarda vukuu bulduğu vurgulanarak velî kulların bazen kerametlerine şuuru olduğu bazense olmadığı belirtilir. İstidracın ise, gaflet içinde olan o şahsa gaybî eşyaların inkişafı ile garip fiilleri ortaya çıkarması neticesinde meydana geldiği aktarılır. Ve bu istidrac ile istidrac sahibi olan zat kendi nefsine itimad ile enaniyet ve gururunu arttırarak o hali kendine mal etse, o hal onu yavaş yavaş helâke götürdüğü ifade edilir. Nitekim bu durumu Araf Sûresi’ndeki şu âyette de bir yönüyle görebilmekteyiz: “Âyetlerimizi yalan sayanları Biz, bilmeyecekleri noktalardan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız.” Ancak bir kimsenin eline o inkişaf, nefsini tasfiye ve kalbini nurlandırma neticesinde verilmiş olsa o vakit tabaka-i ûlâda ehl-i keramet ile ehl-i istidrac arasında bir fark kalmaz. Hususen tam anlamıyla fenaya (Allah’ta fani olma) mazhar olanlarda ise, Allah’ın izniyle eşya-yı gaybiye onlara inkişaf ederek, eşyayı fenafillah olan havaslarıyla görebilirler. Bu noktada keramet sahibi ile istidrac sahibi arasındaki fark pek açık bir şekilde anlaşılır. (Mesnevî-i Nuriye, s.359-360)
İmam-ı Rabbanî Hazretleri İstidraç ehlinin vasıflarının Mücadele Sûresi’ndeki “Onlar, kendilerinin bir şey üzere olduklarını sanırlar. Dikkat ediniz, onlar yalancıdırlar. Onları şeytan istilâ etmiş, Allah’ı zikretmeyi dahi onlara unutturmuştur. Bunlar şeytan fırkasıdır.” 18. ve 19. âyeti kerimesiyle belirtildiğini nakletmişlerdir.
İstidraç ehline bir misal olarak Şuâlar Risalesi’nde izah edilen İslâm Deccalinin vasıflarını verebiliriz. Bu kısımda o dehşetli Deccal’in sihir, manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî harikalarıyla kendini muhafaza ettiği ve bunlarla insanları teshir ettiği beyan edilmiştir.
Ayrıca İmam-ı Rabbanî Hazretleri, kendilerinde üstün haller bulunan bu zatlar Allah’a iman etse ve Allah’ın emirlerini yerine getirse dahi, bu hallerini şöhret kazanmak gayesiyle göstermelerini de istidraç olarak değerlendirmişlerdir.