Şualar isimli eserin, 25. Mektub’u, (Yeni Asya Neşriyat, 2020) Nur talebelerinin aralarındaki oluşabilecek beşerî problemleri nasıl çözeceklerine dair ölçüler verir. Değişik musibetler neticesinde asabilik olabileceği, bu nedenle “birbirinizin kusuruna bakmayınız” denilerek, yaşanan olayların oluşturacağı psikolojik durumları da dikkate almayı tavsiye eder.
İman ve Kur’ân hizmetinde kasıt olmayan beşerî hatalar söz konusu olduğunda, kardeşliğin “şefkat eli” devreye girerek, kardeşin içinde olduğu problemin kaynağını bulup, gidermeye katkı sunulmalıdır. Mü’min kardeş birilerinden olumsuz etkilenmiş, başına gelen bir musibet onu sarsmış, bir komitenin tesirinde kalmış olabilir. Bu durumda o kardeşin, içinde olduğu durumdan nasıl kurtulabileceğine dair “şefkatli bir kardeş eli” uzatmak bir vazifedir. Ta ki, ileride o manevî yaralanma giderildiğinde, o kardeşin gelip, “Yahu kardeşim Allah senden razı olsun, sen beni büyük bir felâketten kurtardın.” diyerek, yaşanan durumun güzel meyveler vermesi beklenebilir. Burada önemli olan, o asabî kardeş içinde olduğu güç durumda imtihan olurken, o kardeşin durumunu değerlendiren ve insaflı adım atan kişi de imtihandadır.
Aynı mektupta, “Biliniz; en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, tesanüddür” denilmektedir. Yani tesanüd yoksa, tehlikelere açık bir durum var demektir.
Üzerinde ittifak edilen dava ne kadar yüksek ise, o davayı olumsuz etkileyecek beşer kaynaklı meseleler de o kadar küçüktür, büyütülmeye değmez. Yani bir tarafta Uhud dağı azametinde manevî değerler diğer tarafta çakıl taşı hükmünde sana öyle gelen itirazlar.
“Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvalar ve “Böyle olmasaydı, şöyle olmazdı” diye birbirinizden gücenmeyiniz. Ben anladım ki, bunların hücumundan kurtulmak çaremiz yoktu; ne yapsaydık, onlar hücumu yapacak idiler. Biz sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile mukabele ederek, ta inayet-i İlahiye imdadımıza gelinceye kadar az zamanda ve az amelde pek çok sevap ve hayrat kazanmaya çalışmalıyız.” (Şualar, 13. Şua, 25. Mektup)
Burada, şekvaların, “kısmete ve kadere itiraz” olarak ele alınması ve “keşke” anlamında, “böyle olmasaydı, böyle olmazdı” tarzı itirazların yersizliğine dikkat çekiliyor. Zaten olacak olan şey olmuş, onun izalesine çalışmak gerekirken, o olan şey üzerinden tesanüdü sarsıcı yeni durumlar üretmek, tam da sinsi düşmanın ekmeğine yağ süreceğinden buna dikkat gerekir.
İlgili paragrafta “kazaya rıza ve kadere teslim”in ve “inayet-i İlahiyenin gelmesini bekleme”nin; sevaba ve hayrat kazanmaya dönüşmesi gibi ifadeler, tam da hizmette bir müspet hareket örneği olarak görülmektedir. Hasılı, başa gelen hadiselerin hikmetini okumak, onları sevaba ve hayra vesile kılar.