KAYSERİ YENİ ASYA HANIM OKURLARININ BARLA’DA DÜZENLEDİĞİ İKİ GÜNLÜK OKUMA PROGRAMI HEM TEFEKKÜRE, HEM DE ZİYARETE VESİLE OLARAK HAFIZALARDA İZ BIRAKTI.
Yıldız Fırtına - Isparta
“Barla ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın telif edilmeye başlandığı ilk merkezidir. Barla millet-i İslâmiyenin hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalalet ve dinsizlik cereyanına karşı Kur’ân’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulu ettiği beldedir.”1
Hz. Üstadımızın ömrünün 8 buçuk yıldan fazla bir kısmını geçirdiği bu mukaddes beldeye, onu manen ziyaret etmek, onunla hislenmek dileğiyle Kayseri Yeni Asya Hanım Okuyucuları olarak Bünyamin Ağabeyimiz ve küçük Nurcumuz yeğenim Cihan rehberliğinde yola çıktık. İki günlük bir gezi ve okuma programı oldu. Üstadımızın tasarrufunun devam ettiğine inandığmız menzilleri mümkün olduğunca gezip ilgili yerlerde dersler okuyarak hem zikir, hem tefekkür etmek istedik.

YOLCULUK BAŞLADI
Sabah namazıyla başlayan yolculuğumuzda ilk durağımız Konya oldu. Meşhur Konya Ovası’nın bozkırında biraz rehavete kapılsak da Isparta’nın bereketli topraklarının yeşili ve havasıyla heyecana geldik. Yeni Asya Marşı ile coşkuyla Eğirdir’in eşsiz manzarasına kapılıp telefonlarla camlara yapıştık. Çek çek bitmiyordu. Sonra en iyisinin seyretmek olduğunu anlayıp başladık seyre..

VUSLAT HEYECANI
Ve nihayet o muhteşem yol kavşağında Barla levhasını görünce Üstadımıza selâm mahiyetinde fatihalarla giriş yaptık. Az sonra Yeni Asya Sosyal Tesislerinin yenilenen genç ve güler yüzü ile karşılaştık. Hemen eşyalarımızı indirip namazlarımızı kıldıktan sonra yola koyulduk. Heyecanlıydık. İlk olarak muhterem Üstadımızın ‘Sıddık’ ünvanına nail olan Sıddık Süleyman’ın Bahçesi’ne indik. Güllerin ahengi, yeşilin her tonu, kuşların eşsiz cıvıltısı ile kendimize ders okuyabileceğimiz bir mekân bulduk. Oturma alanlarına banklar yapılmış ve adeta küçük ders alanları inşa edilmişti. Kendimizi Üstadımızın köşkünde bir misafir gibi hissettik. Bzim gibi pek çok grup vardı, aynı mana ile bir yer bulmuş ders okuyorlardı. Barla bu tarihte beklediğimizden daha kalabalıktı.
“Ehl-i bid’anın şiddetli hücumuna maruz kalan Süleyman hakkında” ve Aziz Üstadımızın: “Süleyman sekiz sene benim gibi asabî ve hiddetli bir adamı hiçbir vakit gücendirmeden hiçbir menfaat-i maddî mukabilinde olmayarak kendi işini bırakıp kemal-i sadakatle lillah için hizmeti bu köyce malumdur. Böyle bir adamla bu köy değil, belki bu vilâyet iftihar etmeli. Bu tarz ahlâk bu zamanda bulunması medar-ı ibrettir.(…) bu zat bende gıybet hakkında ne kadar şiddetli bir nefret olduğunu bildiği cihetle beni kızdırmamak için mümkün olduğu kadar –cevaz da olsa– söylemiyor. Ve bilhassa Ramazanda bütün bütün ictinap eder. Zaten ahlâkında başkasına muzırlık yok.”2 dediği Sıddık Süleyman’ın, “Cennet bahsi”nin de yazıldığı bu muhteşem bahçesinde okuyup yâd ettik. Rahmet duasıyla kalkıp yola devam ettik.

ÇINAR AĞACI BİZİ KARŞILADI
Sırada eski muhteşem dokusundan pek eser kalmamış olan, her yerin maddeye döküldüğü sahadan sıyrılarak, Çınar Ağacı’nın âdeta hoşâmedi nevinden kollarını açtığı ve bir ev sahibi gibi Üstadımızın evine buyur ettiği manzara ile karşılaştık. Bir yandan kameralarımız anı bâkîleştirme gayreti ile çabalarken gözlerimizde bu Nur menzilinin her karesini hafızasına kaydetme gayreti içinde idi. Pınarın suyu çekilmiş, çınarın da eski haşmeti sönmüş gibiydi. Zira Üstadımızın evini taşıyan kol firaka dayanamamış olacak ki artık yoktu! İçimden “Artık bu dünyaya veda mı ediyor acaba, biz kıymetsizlerin elinden sevdiğine mi kavuşmak istiyor?” diye düşünmeden edemedim. Sıra ile grupların birbirini beklediği, kısa süreli ziyaret için içeri girebildik. Ve hemen risalemizi açıp Barla hayatından ilgili bir bölüm okuyarak hasretle yâd ettik Üstadımızı. Diğer kardeşlerin de daha fazla hukukuna girmemek adına üzülerek de olsa oradan ayrılıp Mus Mescidi’ne geçtik.

ÜSTADIN MESCİDİNDE
Burası Üstadımızın kendi parasıyla tamir ettirdiği, Arapça ezan yasağını deldiği mescidi idi. Ve çok hadiselere şahit olmuştu elîm de olsa! 24. Mektub’ta ipuçlarını yakaladığımız hadiselere biraz değindik. Üstadımıza ihanet niyetiyle yapılan o vicdansız hadiselere bakıp bizde Üstadımız gibi: “Muin-i zalimin dünyada erbab-ı denaettir, köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten” diyerek bu tür zalimlerin her devirde olduğu ve olmaya devam edeceği hakikatini hatırlayarak zalimleri Kahhar-ı Zülcelale havale edip oradan da ayrıldık. Mus Mescidi her ziyaretimde bende derin tesir bırakmıştır. Yaşanan hadisatın etkisini hâlâ ruhunda taşıyor gibi bir havası var. Üstüne sonradan cami yapılmış olsa da biz alt katta ziyaretimizi geçekleştik.
KERVAN GÖÇMÜŞ
Sırada eski Barla diye bilinen o zamanlarda misafir olarak ikamet ettiği yere geçtik. Muhacir Ahmed’in evinden eser yoktu. Eski Barla’dan esame kalmamış cümle kervan göçmüş gibiydi. Bir kaç harabe ev o zamanın mimarî tarzını hatırlatır gibi ayakta kalmaya çalışsa da artık zamana yenilmek üzereydi. Tabiî dünya tutkusu buralara da sıçramış yeni yapılanmalar epey ilerlemişti. Bir kaç yıla kalmaz doğal yapıdan bir şey kalmayacak gibi görünüyor.

YÜKSEK YERDE TEFEKKÜR
Gelincik Dağına çıkan yamaç üstünde yüksekçe bir tepe de Anadolu’nun en eski ve hatta ilk kilisesi diye bilinen bir yapı var. Efsaneler ve anlatılar var ve gün yüzüne çıkmayı bekleyen. Tabanlara kuvvet deyip tırmanmaya başladık. Bir kısmımız yolu tamamlayamasa da hedefe ulaştık ve hayretle içini gezdik. Bu tepelere o zamanlarda hangi teknoloji ile inşa edilmiş, gaye neymiş gibi sorularla dama çıktık enfes manzarası eşliğinde şifahî bilgileri paylaştık. Misal; “Muvahhid İsevîler” de denilen “Müslüman İsevîler” zamanlarında yaşadıkları zulümden inançlarını ve kendilerini korumak maksadıyla dünyanın pek çok yerine yer altı şehirleri inşa ettikleri, orijinal incili (Barnabas) muhafaza yoluna gittiklerini, inançlarını korumaya çalıştıklarını, havarilerin geçtiği güzergâh yolu olduğu, İsa’nın (as) Mehdi’ye (ra) namaz da tabî olduğu ikinci belde oluşu, sonradan Hıristiyanlık diye uydurulan teslis inancı sahiplerinin bu ve benzerî mabedlere sahip çıkmayışının sebebinin uydurdukları dinin hakikatinin ortaya çıkmasından korkmaları gibi daha pek çok şeyi ifade ettikten sonra Allahu âlem diyerek, bu çıkışın bir de inişi var deyip tekrar yola düştük.
KABRİSTAN ZİYARETİMİZ
Mutlak istibdat döneminin zorbalıklarına rağmen hayatı pahasına hizmet etmiş olan Nur talebeleri, saff-ı evvel ağabeylerimizin bulunduğu kabristanı ziyaret edip o günleri yâd ettik. Şamlı Tevfik’in muhterem eşi, Hz. Üstadının “Nur talebeleri arasında yirmi dört saat duama dahil ettim” dediği Zehra Ablamızın kabrini bulamadan gıyaben yâd edip Fatihalarımızı yolladık. Ne bahtiyar bir hanım diye, hayran olduk.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, sf.166
2- Barla Lahikası, sf.231
–Devamı Yarın–