Orhangazi İyiyapıcı: “Biz bir sınavdayız. Sonucunu da Yüce Allah biliyor. İbadet yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Kötülük ve zulüm işleyecek miyiz, işlemeyecek miyiz? Bunları Cenâb-ı Hak bildiği halde bizi neden sınava tabi tutmuştur?
Bize iyiyi kötüden ayırt eden akıl verilmiş midir? Verilmiştir. İrade verilmiş midir; verilmiştir. İyilik ve kötülük ölçüleri verilmiş midir, verilmiştir. İyiyi kötüden ayırt etme fiili bize mi ait, başkasına mı? Bize aittir.
O halde biz bundan neden Allah’ı sorumlu tutmaya çalışıyoruz? Bunun sebebi var mıdır?
Biz farkında değiliz, ama orantısız şeyleri birbiri ile mukayese ediyoruz. Allah’ın sıfatlarını kendimize tatbik ediyoruz. Yani bizim ne işleyeceğimizi bilen Yüce Allah’tır. Ne işleyeceğimize karar veren ve fiili işleyen ise biziz.
Şimdi biz soralım: Bildiği için Cenâb-ı Allah mı sorumludur, yoksa işlediğimiz için biz mi sorumluyuz?
İşleyeni bırakıp, bileni sorumlu tutan bir hukuk sistemi var mıdır?
Hâkim, tutuklunun genel mizacından suç işleyip işlemeyeceğini bilir. Ama ortada bir suç fiili yoksa ceza vermez. Beraat verirken de uyarır, ‘Aman dikkat, suç işlersen ceza alırsın.’ der.
Yarın bir gün adam suç işlediğinde, ‘suçlu hâkimdir, biliyordu, beni uyarmıştı’ diye bir savunma yapsa hukuken geçerli olur mu?
Hoca Nasrettin dalın ucuna oturmuş, kesiyormuş. Yoldan geçen birisi hocanın düşeceğini anlamış ve uyarmış. “Hocam! Bindiğin dalı kesiyorsun. Düşeceksin!” demiş. Hoca dinlememiş ve kesmeye devam etmiş. Az sonra da düşmüş.
Hocanın, adamın peşi sıra koşup, “Sen benim düşeceğimi bildin; o halde sorumlu sensin!” demesi hukukî midir?
Hocanın düşmesinden kim sorumludur? Hoca mı, düşeceğini bilen adam mı?
Cenâb-ı Allah “Alîm=Sonsuz ilmi sahibi” olduğundan kâinatın geçmişini bildiği gibi, geleceğini de bilir. Bizim dünümüzü bildiği gibi, yarınımızı da bilir. Bilmesi O’nun için bir nakise, bir eksiklik, bir kabahat değildir; O’nun şenindendir, O’na bir sorumluluk getirmez.
Biz fiilimizden sorumluyuz. Allah’ın bildiğinden sorumlu değiliz. Allah bizi fiilimize göre sorgular ve yargılar. Kendi bilgisine göre sorgulamaz ve yargılamaz. Yoksa adalet olmaz, zulüm olur.
Öğretmen öğrencisine, “ben biliyorum ki sen elli alacaksın” diyerek sınav yapmadan ezberden not verebilir mi? Verirse zulüm olmaz mı?
Allah, kötü amel işleyeceğini bildiği kulunu, kötü amel işlemesine fırsat vermeden canını alsa, bu kulunu kötü amel işlemediği için mahşerde bu sebeple sorgulamasa, iyilik etmiş olur.
Allah, kötü amel işleyeceğini bildiği kulunu, kötü amel işlemesine fırsat vermeden Peygamber göndermek suretiyle irşad etse; kul da kötü amel işlemekten vazgeçse, bu sebeple kulunun mertebesini yükseltse merhamet etmiş, kulunun değerini ve hakkını vermiş olur.
Allah, kötü amel işleyeceğini bildiği ve fiilen kötü amel de işleyen kulunu pişmanlığı ve tövbesi sebebiyle bağışlasa mağfiret etmiş olur.
Allah, kötü amel işleyeceğini bildiği ve fiilen kötü amel de işleyen kulunu affetmeyip mahşerde sorgulasa ve ceza verse adalet etmiş olur.
Buraya kadar problem var mı? Yok! Zikrettiğimiz bu dört sıfat, yani iyilik, merhamet, mağfiret ve adalet Allah’ın sıfatlarındandır.
Peki, şimdi cevap verin lütfen: Allah, kötü amel işleyeceğini bildiği kulunu, kötü amel işlemesine fırsat vermeden canını alsa ve mahşerde, “İşlemedin, ama Ben canını almasaydım sen kötü amel işleyecektin!” dese ve kötü amel işlemiş gibi kabul edip ceza verse zulüm mü olur, adalet mi olur?
Siz diyorsunuz ki: “Allah biliyordu, neden sınava tabi tuttu?”
Biz de diyoruz ki: Sınava tabi tutmadan mı ceza verseydi?
Oysa sınava tabi tutulması halinde kulun irşad edilme hakkı vardır, işlemişse pişman olma, Allah’a sığınma ve tövbe etme hakkı vardır, vazgeçme hakkı vardır. Bu hakların hepsi sınavda vardır. Dolayısıyla günah işlemeyip de bu haklardan birini kullanarak günahtan korunmuş bir kula ceza veremezsiniz. Böyle bir şey yoktur.
Öyleyse sınav kulun aleyhine değil, lehinedir.
***
[email protected]
Tel: (0 505) 648 52 50