Antalya’dan Fatih Bey: “Kendi elimizle ettiğimiz günahlardan dolayı Cenab-ı Hak bizi cezalandırırsa, bu musîbet sabretmek ve hatasını anlama cihetiyle tevbe yerine geçer mi?”
Bir MusÎbet, Bin Nasihate Bedeldir
“Bir musîbet bin nasihate bedeldir” demişler. Bu sözü genellikle günlük nasihatlerden ders almayanların yaşadıkları, küçük terslikler ve aksilikler için kullanırlar. Biz küçük terslikleri kendimizden biliriz. Kendimizi sorgularız. Şöyle yapmasaydım böyle olmazdı der, bir daha öyle yapmamaya özen gösteririz, daha dikkatli olmaya gayret ederiz.
Büyük terslikleri ise kader-i İlahîden biliriz. Ve genelde kader-i İlâhî’yi sorumlu tutarız. Ama öyle değildir!
Küçük de olsa, büyük de olsa, her tersliğin, her musîbetin, her âfetin sorumlusu bizizdir. Kusurlarımız ve günahlarımız, başımıza kusurumuz cinsinden bir terslik ve musîbet olarak döner ve bizi fiiliyat diliyle uyarır. Meselâ bir işimiz var diye derse gitmeyiz. O işimiz de gerçekleşmez. Bir bahanemiz vardır, namazı geciktiririz. O işimiz de sudan bahanelerle gecikir. Acelecilikten bir iman hizmetini tehir ederiz. Plânımız da gecikmeye uğrar. Ders alırsak ne ala! Ders alamazsak yine olan kendimize olur. Sonraki kusurlarımızda bir düzeltme yapmayız. Başımıza daha zorlusunu çekmiş oluruz.
Bedel Olsun Diye MusÎbet İstenmez
İlahî musîbetler de böyledir. Daha tesirlidir. Daha donanımlı gelir. Daha faydalıdır. Geldiğine değer! Geldiğinde temizlemeden gitmez. Fıtrî, garazsız, riyasız, ihlâslı bir tövbeye neden olur. İlâhî musîbet bize çok yönlü mesaj ve nasihat verir: Hatta “bir İlâhî musîbet, bin mesaja bedeldir” denebilir.
Sabreder, isyan etmez, Allah’a darılmaz, Allah’ın takdirine teslim olur ve hatamızı anlarsak tövbe yerine geçer. Çektiğimiz acılar, sıkıntılar, darlıklar tövbenin aksamındandır. Ağır gelse yine Allah’a sığınmalı, Allah’tan sabır istenmeli, yardım istenmeli, hafifletmesini dilemelidir. Hafifletirse tövbeye zarar olmaz. Çünkü bu fazl-ı İlâhî ile olur. Hem hafif atlatmamızı sağlar, hem günahımıza kefaret olur.
Ancak tövbe yerine geçsin diye musîbet istenmez. Tövbe her zaman kalben ve samimi şekilde kendi itirafımızı dile getirmek ve af istemekle olur. Bir bedel ödenecekse bunu takdir-i Hüda bilir. Biz bedel olsun diye musîbet isteyemeyiz. Ancak gelirse sabretmeye çalışırız.
Fakat bizim, bildiğimiz günahlarımız için, gelen musîbetin onu karşılayıp karşılamadığına bakmadan tövbe etmemiz daha yerinde olur. Bu tövbe, bizim günahımızdan ders aldığımızı gösterir. Kulluğumuza daha çok yakışır.
Lâyemut Değilsin
Musîbetin bize sabrı öğretmesi ayrı bir güzelliktir. Çünkü başımıza bir iş gelmediğinde biz kendimizi sabırlı sanırız. Sabır âyetlerini ezberlesek de, yutsak da fark etmez. Başımızdan sabrı gerektiren bir iş geçerse, ancak o zaman sabrımızı test etme imkânı buluruz.
Napoleon Bonaparte, “Büyük musîbetler, büyük adamların yetiştiği okuldur.” der. Sabrın okulu yoktur aslında. Sabrın okulu hayatın ta kendisidir. Sabrın pratiği vardır. Sabrı öğrenmek için tersliklere ve belâlara ihtiyacımız vardır. Sabrı öğrendiğimizde ve başardığımızda inşallah Allah’ın rızası yoluna girmiş oluruz.
Sabredenlere Allah’ın müjdesi büyüktür: “Allah sabredenlerle beraberdir.” 1 “Sabredenlere müjdele!” 2 âyetleri sabredenleri kucaklar.
Bize Allah ile beraberlik lütfu veren sabır ahlâkını öğrenmemizi sağlayan musîbetten şikâyetçi değil, -bu kolay değil, ama- memnun olmalıyız. Fazla ağır gelse yine Allah’tan yardım istemeliyiz. Sabrımızı aşan bir musîbeti Allah başımıza vermiyor. Her musîbet bizim sabır derecemiz çerçevesinde geliyor.
Musîbetin ölümü gündemimize sokması ayrı bir güzelliktir. Yoksa biz şu fani dünyayı baki zannedecek, ölümü hatıra getirmeyecek ve ebedî ahireti sanki yok saymaya ve gaflet içinde olmaya devam edecektik. Hastalıklar bize, “Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.” 3 diye aldatmaz biçimde nasihat eder.
Musîbetten şikâyet edeceğimize, bu nasihatleri dinlemeliyiz.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 153. 2- Bakara Sûresi: 156. 3- Lem’alar, s. 328,