Mü’min Hürdür
İman bir tek Allah’a bağlılıktır. Esasen hürriyetin tanımı da aynen budur. Bir tek Allah’a bağlı olmak, diğer bütün ağlardan, bağlardan, başlardan kurtulmaktır.
Hürriyeti şahane serbestlik diye tanımlarlar. Oysa hürriyet şahane serbestlik değildir. Hiçbir insan şahane serbest olmaz. Her insan şeytanî bağlarla kördüğüm gibi bağlıdır. Esasen şeytanî bağları çözmek ve bu bağlardan kurtulmak için şahane hür olmak gerekir.
Bediüzzaman, “Asıl mü'min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek, ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur.” Diyor.1
Şeytanî bağlar insanda var olan his ve hevesatı kullanırlar. His ve hevesat ise, şeytanın aldatmalarına her zaman açıktır. Ancak imanî bir terbiye ile şeytanı dinlemezler ve gerçek hürriyetine kavuşurlar.
İnsanı iman etmeye çağıran Kur’ân, insana irade hürriyeti tanımıştır. Kur’ân, insana doğuştan getirdiği hürriyeti içinde hitap eder ve onu Allah’a iman etmeye davet eder.
Kur’ân’ınki davettir; icbar değildir!
Din ve Hürriyet
İşte bazı ayetler: “De ki: Hak Rabbinizdendir. Dileyen iman eder, dileyen küfre girer.”2 “Senin dinin sana, benim dinim bana”3 “Dinde zorlama yoktur. Hak batıldan ayrılmıştır.”4 “Sen zorba biri değilsin.”5 “Peygambere düşen ancak tebliğ etmektir”6
Bu ayetler hiç kimseye iman etmeyi dayatmaz. İman etmenin herkesin hür bir tercihle ulaşabileceği bir kazanım olduğunu bildirir. Dolayısıyla iman etmemek de hür bir tercihin işidir. Sevap ve günah da bu nedenle insana gelmektedir. Baskı olsa sevaptan ve günahtan bahsedilemez.
Tarih boyunca iman etmeyen insanlar, insanları iman etmemeye zorlanmışlardır. Fakat hiçbir zaman hiçbir peygamber insanları iman etmeye zorlamamıştır. Her Peygamber, dinini tebliğ ederken insanların doğuştan getirdikleri “hürriyeti” tanımıştır. Güçsüz oldukları zamanlarda insanlar tarafından dinlerini hür biçimde anlatmaları engellenmiş; ama güçlü oldukları zamanlarda hürriyet kavramını incitmeden dinlerini tebliğ etmişlerdir.
Meselâ Peygamber Efendimiz (asm) Mekke’de yalnızdı, güçsüzdü. Kendisine gelen ayetleri hür biçimde anlatması müşrikler tarafından engellendi… Peki, Mekke’yi fethettiği güçlü günlerinde insanların iman etmeleri için icbar mı kullandı? İnsanları zorladı mı? Hayır! Sadece anlattı. Yine isteyen iman etti, isteyen etmedi.
Hürriyet esastı! Esasen, hür tercih insanın onuruna yakışan bir durumdu. Şimdi de öyledir.
Hürriyet bir İlahi Lütuftur
Hürriyet için şöyle denilmiştir: “Hürriyet Allah’ın lütfudur. O nedenle hürriyet, iman etmenin en has şartıdır.” Bediüzzaman şöyle der: ““Hürriyet-i Şer'iye Cenab-ı Hakkın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.”7
Fakat hidayet Allah’ın elindedir. Bu başka meseledir. İnsan hür iradesiyle inanma iradesini gösterir. Allah da o kimseye hidayet eder. O kimse böylece iman eder. Dolayısıyla iman etmek, hürriyeti zorlayan bir mesele olmaz.
Bize düşen de dini tebliğ edeceksek, hürriyeti tanımaktır. Hürriyet zorlamamaktır.
Dipnotlar:
1 Hutbe-i Şamiye, 103
2 Kehf Suresi: 29
3 Kafirun Suresi: 6
4 Bakara Suresi: 256
5 Gaşiye Suresi: 22
6 Maide Suresi: 99
7 Hutbe-i Şamiye, s. 67