Ermenek’ten Aysel Yıldız: “Filistin davasını nasıl anlayacağız? Mescid-i Aksa’nn bizim için önemi nedir?”
Kudüs’e Kan Yakışmaz
Kudüs 1099’da haçlıların eline geçmişti. Bu işgal yaklaşık yüz yıl kadar sürdü. 1187’de bu defa Selahaddin-i Eyyûbî Kudüs’ü yeniden kuşattı. Selahaddin-i Eyyûbî’nin bu esnada söylediği şu sözler zihinlere kazındı: “Kudüs işgal altındayken nasıl gülerim?”
Selahaddin, haçlı orduları ile Akka, Gazze ve civarında iki yıl kadar şiddetli savaşlar yaptı. En son Hıttîn savaşında haçlı ordularını ağır bir yenilgiye uğrattı.
Devasa mancınıkları Kudüs şehrinin üzerine çevirdi. Tarihi eserlerin ve evlerin tahrip olmaması için Kudüs şehrinin kansız teslim edilmesini istedi. Hazret-i Ömer (ra) gibi şehir halkına zarar vermedi.
Selahaddin-i Eyûbî nihayet Kudüs’ü kan dökmeden sulh yolu ile teslim aldı.
Öyle ya… Kudüs’e kan yakışmazdı.
Haçlılar tarafından şehirden sürülen Yahudîleri de, kılına dokunmadan getirip Filistin bölgesine yerleştirdi. Ah o Yahudîler… Ne haindiler!
Önce Yurt Edindiler
Kudüs yaklaşık dört yüz sene Memluklülerin elinde kaldı.
Yavuz Sultan Selim 1517’de Memluk Sultanlığına son verince, Kudüs Osmanlı hâkimiyetine geçti. Dört yüz sene de Osmanlı idaresinde kaldı. Şehirde bulunan Yahudîler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar Osmanlı’nın adil idaresinde huzur içinde yaşadılar.
Dört yüz sene boyunca tek bir huzursuzluk çıkmadı.
Buna rağmen Yahudîler, peygamberlerinin yurdu saydıkları ve “arz-ı mukaddes” dedikleri Kudüs ve Filistin üzerindeki emellerini hiç unutmadılar. Her geçen gün daha bir iştahla ve hırsla hatırladılar.
Yüzyıllar boyu planlar kurup durdular. O bölgede bir Yahudî devleti kurma planlarını hep canlı tuttular. Önceleri Osmanlı’nın iyi niyetini kullandılar. Gizlice teşkilatlandılar.
Sultan Abdülhamid Han der ki:
“Yahudîlerin Hazret-i Peygamber (asm) zamanından beri sadr-ı İslam’a ve makam-ı hilafete karşı duydukları kin ve nefret cümlenin malumudur. Ben Osmanlı tahtında iken, Siyonistlik davası için bir gün huzuruma beynelmilel Yahudî Teşkilatının kurucusu Theodor Herzl ile Hahambaşı Emmanuel Karasso gelmişlerdi. Bunları Yıldız Sarayında kabul etmiş ve maksatlarını dinlemiştim. Her ikisi de Yahudîler için bir yurt dileğinde idiler. Bunun için Kudüs’ü gösteriyorlardı.”
Osmanlı devletinin borçlarını ödeyecek kadar yüksek para teklifi ile Avrupa’da ve sair yerlerde bulunan Yahudîlerin Kudüs ve Filistin civarında yurt edinmelerini istediler.
Abdülhamid han ise:
“Filistin ve Kudüs milletin malıdır. Biz oraları kanla aldık, kanla veririz.”1 “Eğer Yahudîlerin orada sıkıntıları varsa, onları Anadolu’da herhangi bir yere yerleştiririz.” dedi.
Bana En Çok Dokunan Şey
Fakat olan oldu. Yahudîler Filistin bölgesini terk etmediler.
Nihayet Abdülhamid Han’ın şu sözleri de tarihe kazınmıştır:
“Bana en çok dokunan şey, huzurumdan kovduğum bu Mason taslağı, Selanik’te mason locasının Üstad-ı Azamı olan bir Yahudî’nin, benim padişahlıktan alınmam kararını tebliğ edişi olmuştur. Bu suretle makam-ı hilafete hakaret etmiştir. Yıldıza gelen mebuslar heyetinde Emmanuel Karasso’yu hiç unutamıyorum. Yahudîlere yurt göstermediğim için bana düşman oldular. Selanik’te çektiklerim, Yahudîlere yurt göstermediğimin cezasıdır.”2
Malum, artık bin bir türlü entrika ile Şefkatli Sultan Abdulhamid tahttan indirildi ve Selanik’e sürüldü. Böylece Yahudîlerin Filistin bölgesinde yerleşmelerinin önü açılmış oldu.
Dipnotlar:
1- Prof. İbrahim Abu Rabi, s. 113.
2 - İslam Yaşar, Kudüs Davası ve Filistin Meselesi, s. 28.