Bir önceki yazımızda; Filistin meselesinin “Yahudîlik,” “Siyonizm,” “Batı zulmü,” “Haçlı,” “Arz-ı Mev’ûd,” “Büyük İsrail” veya “Doğu-Batı çatışması” gibi kavramlarla anlatılamayacağını yazmıştık.
Bu yaklaşımımızla, sözkonusu ibarelerin manalarını inkâr etmiyoruz. Yaşadığımız zaman ve hadiseler, Theodore Herzl’in öngörülerine göre gelişmiyor. Bütün dünyayı hegemonyasına almak üzere harekete geçmiş global dinsizlik ve tahribat cereyanlarının projeleri İsrail etrafında cereyan etmiyor. İsrail’in de o projenin bir parçası olduğu hakikattir. Fakat meseleyi Siyonizm’le etiketleyip yalnızca İsrail ile değerlendirdiğimizde;
- Önce Fukuyama ile Hunhington’un Kültürler Savaşı tezini…
- Sonra Paul Wolfowitz ile Condella’nın üzerinde çalıştıkları BOP’u…
- Onu müteakiben Leo Straus’un Neoconservatizm ve Kissinger’ın takip ettikleri daimî ihtilâl hareketini…
- Filistin meselesiyle dünya Yahudîlerini lehinde bir blok olarak tutabilmek üzere, İsrail’in zulümlerine AB’yi alet etmeyi başaran İngiliz’in dessaslığını…
- Ve nihayet Davos’ta Neoliberallerle Neoconservatistlerin üzerinde anlaştıkları Yeni Dünya Düzenini ve bu düzenin ayaklarını unutmuş oluruz.
Yukarda saydığımız beş maddenin özünde İsrail ve Yahudîler vardır. Peygamberimizin (asm) haber verdikleri Ahirzaman cereyanının ekserisi Yahudîlerden olacağından, İsrail’in Filistin’e İngilizler üzerinden tasallutunu bu cereyandan bağımsızca ele alamayız.
Türkiye’mizde 12 Eylül süreci devam ettiği gibi, ABD ve dünyada da 11 Eylül sürecinin devam etmekte olduğunu söyleyebiliriz. Zira Pentagon ve İngiltere ordularının geçmiş çeyrek asırdaki dehşetli tahribatlarının kanamaları henüz devam ediyor. Bundan önceki ABD hükümetinin Amerikalı Savaş lobisine bağlı olarak çıkardığı yangınları, bugünkü hükümet söndüremiyor. ABD’nin haricî cephelerinde Neoconlar (Ukrayna, Filistin, Yemen, İran, Suriye, Lübnan) savaşı devam ettirmede ısrarcı oldukları gibi, Neoliberaller de (George Soros ve ekibi) eyaletlerde isyan ve kaoslara devam ediyorlar… Savaşlara karşı olan, Yeni Yüzyıl projesini kabul etmeyen, demokrasiyi bankaların tasallutundan kurtarmak isteyen ve hürriyet perdesindeki fıtrat tahribatçılarını durdurmaya çalışan mevcut idareyi değiştirmek istiyorlar.
Burada cevaplamamız gereken bir soru var. Mevcut İsrail hükümeti Donald Trump’ın mı yanında duruyor, yoksa İsrail üzerinden savaşı bütün Ortadoğu’ya yaymak isteyen önceki kadroları mı takip ediyor? Netanyahu İsrail’deki aşırıcı bilinen fanatikleri ve bir kısım ırkçıları kullanarak ABD’ye semavî dinler uğruna Müslümanlarla savaştığı kanaatini yaymaya çalışıyor. 11 Eylül faciasında istihbaratıyla ihtilâle katkıda bulunmuş İsrail’in; bu cinayetin failleri olan Neoconlardan ayrılması veya farklı düşünmesi mümkün değildir…
Zira Saddam’ın gitmesine ne kadar sevinmişse İsrail; aynı gayreti hem Kaddafi, hem de Mübarek için sarf etmiştir. İsrail’in büyük resimdeki mahiyetini bilemeyen İhvanın İhtilâlci kanadı, El-Kaide, cemaat-ı İslâmî ve silâha sarılan gruplar İsrail saflarında mücadele etmemiş olsalar da, ateşledikleri hedef aynıydı. IŞID ile İsrail arasındaki ittifakları Netanyahu inkâr etse de arşivler isbat ediyor.
İsrail’in sözcüleri ve diplomatları, önemli bir hakikati tekrarlayıp duruyorlar: Etrafımızda; istikrarlı, askerî güce sahip ve birbiriyle kavga etmeyen Arap Devletleri istemiyoruz, diyorlar. Türkiye’nin Suriye’yi teçhiz ve talim etmemesi için hergün bombalayarak gözdağı vermiyorlar mı? İstikrarlı ve bölgedeki kardeş ülkelerle güzel geçinen Suriye; Golan Tepelerini mutlaka isteyecektir.
Son Katar saldırısı da, yukardaki düşüncelerimiz tasdik ediyor. Doha’daki üssünden kalkarak İsrail uçaklarına yakıt ikmali yapan İngiliz’in hali de çok şeyi anlatıyor. Bu arada Katar’ın Arap Baharı döneminde AKP ile birlikte Küreselci Neoconların safında durduğunu da belirtmiş olalım. Doksan bin ABD askerini besleyen KATAR’ın; hâlâ Neoconların müdahale alanı olduğunu Netanyahu bilmiyor mu? İhvan’ın da, HAMAS’ın da barındığı bu yapay devletin bombalanması, İsrail’in dolaylı olarak ABD’ye, yani Trump cephesine bir şantajdır.