"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dini dünyadan tefrîk ile…

Ahmet DURSUN
19 Eylül 2025, Cuma
Dinî, hukukî, siyasî literatürde tanımlanmış kavramlara kendi anlayışımıza göre yeni anlamlar yüklemek ve onları yeniden tanımlamaya çalışmak, en basit ifadeyle kavram anarşisi doğurmaktır.

Bu bağlamda Batı’da, bilimsel ve sosyolojik gerçekliğe kapalı, devletin varlığını tehdit eden bir güçle dogmatik bir yapıya sahip olan Kilise’nin gücünü sınırlamak için icat edilmiş olan laiklik, ne kişilerin anlayışına ya da arzusuna göre yeniden tanımlanabilir ne de “laikliğe Şeriat ruhu giydirmek” gibi bir hezeyana konu edilebilir.   

Özü itibariyle Risale-i Nur’un Kur’anî dilini ortadan kaldırmaya yeltenen sadeleştirme meselesinde sağlam bir mukavemet oluşturan bir şahs-ı manevînin azalarıyız. Risale-i Nur’un aslının muhafazası için topyekun bir teyakkuz halinde, “put”u “pot”a çevirmek isteyenlerin de karşısında durarak Nurların bir harfinin dahi değiştirilmesine razı olmayan bir titizlik içindeyiz. Bu titizlik, asrın müceddininin sarsılmaz davasına bir halel gelmemesi içindir. 

Risale-i Nur’un orijinal metnindeki “meşrutiyet” ibaresini kaldırıp yerine laikliği koyarak  “Laikliğin ruhu şeriattandır” demenin sadeleştirmeyi gölgede bırakan bir tahrifat olduğunu üzülerek söylemeliyim. Bu tahrifatın doğurduğu tahribat, şeair-i İslamiyeyi tahribe yeltenenlerin karşısına dikilerek Şeriat-ı Ahmediyeyi muhafaza uğrunda ömrünü hapishanelerde geçiren Üstadımızın davasını reddetmekle eşdeğerdir. Laikliğin doğurduğu sekülerizm, pozitivizm gibi melanetlere “teslim-i silâh” anlamına gelen bu yaklaşım, Risale-i Nur’un ruhuna ve Bediüzzaman’ın mücadelesine aykırıdır.  Ayrıca böyle bir ibarenin kullanılmış olması da, Risale-i Nur davasına gönül verenlerden ciddi bir özür dilemeyi gerektirir. 

Hıristiyanlığın şeriatsız bir mahiyete sahip olduğu, “din-i İsevîde, yalnız esâsât-ı diniye”nin Hz. İsa’dan alındığı, “Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer’iyeye dair ekser ahkâmlar”ın Havariler ve diğer ruhanî reisler tarafından teşkil edildiği, İslâm peygamberinin hayatı, uygulamaları ve Sünneti ile toplumsal hayata ve kamu alanına dair hiçbir boşluk bırakmadığı,  İslam’ın hayatın her alanını kapsadığı Bediüzzaman tarafın- dan ifade edilmişken, kilisenin hegemonyası dolayısıyla din ile devlet işlerini birbirinden ayıran Batı’nın terakkisi karşısında bizim de dinden vaz geçmemizi telkin edenlere “Başka vicdanî dinlere kıyasen şeriatı siyasetten tecrid ile o zann-ı bâtılı tasdik etmeyiniz” sözleriyle karşı çıkmışken,  sonrasında da İslam’ı Hristiyanlıktaki değişmelere uyarlamaya çalışanları “ehli bida ve ehl-i ilhad” olarak nitelemişken; “dini dünyadan tefrik ile…” hilafetin kaldırılması, İslâm ibaresinin anayasadan çıkarılması, harf inkılabı, şer’iye ve evkaf vekaletinin kaldırılması, ezanın Türkçeleştirilmesi… gibi bir dizi “din dışı” icraatın laiklik maskesi altında dine ve dindarlara karşı baskı aracı olarak kullanılması ve “dinsiz nesiller yetiştirmek hedefleri” karşısında “manevî bir cihad-ı dinînin  iman-ı tahkikî kılıcıyla” yani Risale-i Nur ile olacağını “la ikrahe fiddin” ayetinin işaretleriyle bize açıkça göstermişken iç siyasetteki arzulara uygun elbise giyeceğim diye Risale-i Nur’u suiistimal etmek, olur mu?

Mahkeme salonlarında Bediüzzaman’a isnad edilen suçlardan biri laiklik karşıtlığıdır.  Bediüzzaman, laikliğin devleti dinden tecrit eden ve dinsizlik olarak uygulanan boyutunun İslâmiyet ile örtüşmesinin mümkün olmadığını elbette en iyi bilenlerdendi.  Bununla birlikte, laiklik üzerinden yapılan topyekün bir “dinsizlik harekâtı”yla inançların baskı altına alındığı bir zeminde Bediüzzaman, inanç hürriyetini anaya- salarının baş tacı yapan bazı Batılı ülkelerdeki uygulamalara dikkat çekerek laikliğin “tarafsızlık” ve “hürriyet-i vicdan”  manasıyla uygulanmasını talep etmiş; bunu da çok dinli ve çok ideolojili bir toplumda ortak yaşamanın bir yolu olarak dillendirmiştir. Laikliğe bunun dışında anlamlar yüklemek,  Kur’ânî beyanları, Nebevî uygulamaları ve İslâm hukukuyla muamelatını ifade eden fıkhı ıskalamak anlamına gelir ki bu da ciddi bir tövbeyi gerektirir.   

Okunma Sayısı: 153
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı