1) Tarihçe-i Hayat’ta geçen ‘matbuat lisanı’ kavramını açar mısınız? Bu gazete, dergi gibi neşriyat mıdır? 2) Meryem Sûresi 28. Âyette geçen Harun, Hazret-i Musa’nın kardeşi olmasa gerek; değil mi? Öyleyse meşhur bir zat mıdır? 3) Hz. İbrahim’e (as) putu kırıp kırmadığı sorulunca “Hayır” cevabı veriyor (Enbiya Sûresi: 62, 63) Bu ifade yalan sayılmıyor mu? 4- Hac Sûresi 77. Âyette secde açıktan geçiyor. Secde âyeti olması gerekmez mi? 5) Mü’minun Sûresi: 12. Âyette ‘sülâle’ çamur demek midir? Türkçe’de kullandığımız “sülâle” ile alâkası var mıdır? 6) Nur Sûresi 3. Âyette zina edenle evlenme yasağı getirilmiştir. Peki, zaten evliyse boşanması mı gerekir?”
Risale-i Nur Matbaalarda
1- Risale-i Nurlar başlangıçta yüz binlerce nüsha el ile yazıldı. 1950’den sonra Üstad Hazretleri Risale-i Nurlar’ın matbaalarda basılması zamanının geldiğine işaret etmiştir. Nitekim 1958 yılında Risalelerin hemen hepsinin matbaalarda basılması tamamlanmıştır. Nihayet, “matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.” 1 cümlesi tahakkuk etmiştir.
Ancak Bediüzzaman Hazretleri Nur Talebelerine mühim bir hayatî ödev de vermiştir. “Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te’lif ile ve Dokuzuncu Şuâ’nın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek. Risale-i Nur’un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlâsından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı manevî, size bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir.” 2
Öyleyse kıyamete kadar Nur Talebeleri’nin Risale-i Nur’u işleme adına yaptıkları şerh, izah, tanzim çalışmaları matbaalarda kitap, dergi, gazete çıkarmak suretiyle, hatta şimdilerde dijital platformlarda devam ediyor ve edecektir.
Dolayısıyla “matbuat lisanı” mefhumundan hem Risalelerin matbaalarda basılmasını, hem de şerh ve tanzim işlerinin yine matbaalarda yapılmasını anlamak mefhuma aykırı değildir.
Harun Kimdir?
2- Erkeksiz olarak Hazret-i İsa’ya hamile kalan Hazret-i Meryem, Hazret-i İsa’yı (as) doğurunca, Yahudiler şaşırdılar. Çamur atanlar oldu, ileri geri lâf söyleyenler oldu. “Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam, annen de iffetsiz değildi!” 3 dediler.
Âyette geçen Harun ile ilgili tefsirlerde üç ayrı yorum vardır: 1- Hazret-i Musa’nın (as) kardeşi Harun’dur. Aynı soydan gelmeleri itibariyle Hz. Meryem, Hz. Harun’a nispet edilmiştir. 4 2- Hazret-i Meryem’in Harun adında takvası ile meşhur bir kardeşi vardı. 5 3- İsrailoğulları takvası ile meşhur olan gençlere Harun derlerdi. 6
Yaratılış Hamurumuz: Sülale
3- Düşman karşısında yalana cevaz vardır.
4- Secde mefhumunun her geçtiği âyet secde âyeti değildir. Hac Sûresi 77. Âyetinde bulunan “secde edin!” emri namazı kast ediyor. Namazı vaktinde kılmakla bu âyetin emrini yerine getirmiş oluyoruz.
5- Mü’minun Sûresi, 12. Âyet mealen şöyledir: “Muhakkak biz insanı çamurdan süzülen bir özden (sülâleden) yarattık.”
Âyette geçen “sülâle” ile bizim Türkçede kullandığımız “sülâle” aynı kökten türemiş ve yakın manalar giydirilmiş kelimelerdir. Şöyle ki:
Sülâle “sell” mastarından türemiştir. Sell bir şeyi asıl maddeden süzüp özetleyerek çıkarmak demektir. Arapça’da fuale vezni bazen gaye, bazen de azlık ve özlük ifade eder. Türkçe’de bunun bir karşılığı (…ntü) ekleridir. Süzüntü, süprüntü vb gibi…
Bir şeyin sülâlesi, o şeyden süzülüp çıkarılan silsile, yani cüzler olan özlerdir. İnsanın yaratıldığı çamur özüne sülâle denmesi bu özün ana topraktan süzülerek alınmış bir cüz olduğu içindir. Bir atanın evlâd-ü iyaline sülâle denmesi, nesillerin atadan süzülüp çıktığı içindir.
6- Nur Sûresi 3. Âyeti, zina edenle –cezası saklı kalmak kaydıyla- ancak zina edenin evlenebileceği hükmünü getirmiştir. Zina eden evliyse ve tövbe etmemişse ona ölüm cezası verilmesi âyetle değil, sünnetle sabittir.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 506. 2- Barla Lâhikası, s. 419. 3- Meryem Sûresi: 28. 4- Razi, 21/208; Esed, 2/613. 5- Zemahşeri, 2/508. 6- Müsned, 4/252.