‘’Bu gidiş nereye?’’
(Tekvir Sûresi, 26. âyet)
Metroda gözüme duvardaki ekranda yer alan reklâm filmi takılıyor. ‘’Sınırlarını kaldır’’ diyor birbiri ardı sıra gelen kadın mankenler. Bir kozmetik reklâmının sloganı olduğunu fark ediyorum. Sloganla ürün arasında nasıl bir bağlantı kurdularsa...
Bir kaç gün sonra şehrin merkezi belli noktalarında yer alan dev bilboardlardaki sloganlar dikkatimi çekiyor. Reklâm Verenler Derneği tarafından ‘’Reklâmlar değişir. Toplum değişir.’’ sloganıyla hazırlanmış ‘’Hayat bir yardımlaşmadır’’ düsturuna yabani kalmış cümleler: ‘’Bir erkek inatçı lekelerin hakkından gelir’’ ‘’İşinden evine dönen kadını eşi bebeğiyle karşılar.’’ ‘’Bir kadın arazi aracıyla geçilmez denilen yerlerden geçer.’’
Benzer mesajlar diziler, sinemalar, çizgi filmler, müzik ve moda endüstrisi, akıllı telefonlarda kullanılan emojilere varıncaya kadar yer vasıta ile veriliyor. Müzik parçalarının, resimlerin içine yerleştirilmiş bilinçaltı hedefli gizli mesajlar da ayrı bir konu.
Anlaşılan kadınların erkeksileştirilmesi, erkeklerin kadınlaştırılması çalışmalarında yeni bir devre hızla başlıyor. Küresel toplum mühendisleri iş başında. On yıl önce kadınların medyada ‘’cinsel meta’’ olarak kullanılması tartışılırken, şimdilerde bütün dünyada bunlara ‘’cinsiyet eşitliği’’ de eklendi. Aile kavramını temellerinden sarsan, çocukların bile isterlerse cinsiyet değiştirme hürriyetini içine alan dallı budaklı konular bunlar. ‘’Cinsiyetlerin fırsat eşitliği’’ değil kelime oyunu ile ‘’cinsiyet eşitliği’’ kavramı zihinlerde yerleştirilmeye ve hukukî alt yapısı hazırlanmaya çalışılıyor.
Ülkemizin şerhsiz kabul ederek imzaladığı Uluslar arası İstanbul Sözleşmesi’nin yol açtığı ve açacağı problemler hakkında daha önce bir kaç yazımız olmuştu. Sözleşme ile ilgili yapılan her değerlendirmeyi takip etmeye çalışanlar ‘’Sözleşmenin mahiyeti geniş kitleler tarafından henüz tam olarak fark edilmedi. Fark edildiğinde geç kalınmış olmaz inşallah’’ demekten kendilerini alamıyorlar.
ATOMİZE KADINLAR VE ERKEKLER TABLOSU
Bu tehlikeli tablonun elbette birçok sebebi vardır. En büyük sebeplerden biri de şu olsa gerektir:
Modern hayat manevî değerleri zayıflayan kadını da erkeği de bireyselleştirip yalnızlaştırdı. Yaygın tabiriyle ‘’atomize’’ etti. Kadına ‘’Sen güçlüsün erkeğe ihtiyacın yok’’ mesajı göndererek kafasını karıştırdı. Bu mesajı kabullenen çoğu kadın ‘’hayatıma karışamaz’’ dediği erkekten himaye ve merhamet de beklemeye başlayınca problemler çıkmaya başladı. ‘’Madem ki güçlüsün herşeyi yaparsın’’ kayıtsızlığı ve ailede sorumluluk almama erkeklerde çok yaygın bir tablo...
HÜLÂSA
Çare İslâmın edep dairesine dönüp Peygamberimizin (asm) en son ‘’Veda Hutbesi’’nde sınırlarını çizdiği ailedeki görevleri yerine getirmekte.
Kadının, erkeğin, ailenin, toplumun kurtuluşu Kur’ân ve Sünnetin çizdiği bu sınırlarda.
Helâl daire keyfe kâfi!