Hani anlatılır ya; bir kurbağa üzerinde deney yapılmış. Kurbağa önce buz gibi suyun içine atılmış ve ardından kurbağa hemen dışarı çıkmış.
Sonra kaynar suyun içine atılmış, kurbağa yine hemen dışarı çıkmış. Ardından ateşin üzerine konulan normal bir suyun içine atılmış. Kurbağa normal suyun içerisinde olduğunu düşündüğü için çıkmamış. Fakat işin garip tarafı su ısınmasına rağmen orada kalmaya devam etmiş ve ölmüş. Bugün insanların içinde bulunduğu durum buna benziyor. Kimse suyun kaynadığını anlamıyor ve hayatına öylece devam ediyor.
Geçmişte ayıp sayılan davranışlar, düşünceler bugün çağ dışı denilerek kıymetleri tükenmeye devam ediyor.
‘Ben tarikatı’ almış başını gidiyor. İyilik yapmak, enayilik yapmak gibi kabul ediliyor. Zarar görmeme adına müdahale edemediğimiz kötülükler, değerlerimizi sıradanlaştırıyor, önemsizleştiriyor. Halihazırda gençliğin durumu çok daha vahim.
Ne yazık ki gençler madde ve menfaat zemininde olgunlaşma dönemlerini yaşıyor ve onların nazarlarında eskileşen değerlerden uzak kaldıkları için birçok şey onlara anlamsız geliyor. Hız ve haz, gençlerin farkında olmadan hayat tarzı oluyor. Kıymeti olmayan kısa süreli zevkler birbirini kovalıyor.
Bu kısa süreli zevklerin en başında da şüphesiz flört geliyor. İnsan yetiştiği ve karakterinin şekillendiği dönemde kişilik mayası yeterli seviyede sevgi ile yoğrulmamışsa ve kendi müstakil benliğini hissetmeye başladığında saygı görmemişse, bu eksikliği karşı cinste aramaya başlar. Hatta çoğu zaman sevilmek ve ilgi görmek için sever. Sırf sevilmek için sevmek zorunda olduğunun farkında bile değildir. İşte bu dürtüler çoğu zaman onu flörte zorlar. Sözüm ona bu yolla ruhî ihtiyacını gidermeye çalışır.
Flört tuzlu su gibidir, içtikçe susatır. Bu arayış hiçbir zaman mutlulukla sonuçlanmayacaktır. Derler ki ceylanın seke seke koşmasının, oraya buraya atlayarak hızlı hareketler ve ani dönüşlerle sağa sola seğirtmesinin hikmeti, hayatı boyunca burnuna gelen o enfes misk kokusunu arayıştır. Hâlbuki kokunun kaynağı ceylanın göbeğindedir. Fakat o bunun farkında değildir. Bütün hayat boyu onu arayarak yaşar ve bulamadan da ölür.
Dolayısıyla flört, kesinlikle bir kaçıştır. Ruhun açlıktan kıvranmasının çektiği ıztırabı dindirmenin en ilkel yollarından biridir.
İnsan aslında Allah’ı arar. Özündeki ilâhî, esrarlı noktayı arar durur. O ilâhî nokta kişinin kendisindedir. “Kendini bilen Rabbini bilir” sözünün bir hikmeti de bu olsa gerektir. Oysa bütün tutum ve davranışlarında, söz, eylem ve düşüncelerinde, arzu ve emellerinde aslında etkin olan kendisi bile değildir. Hep başkasının rolünü oynar, başkası adına yapar. Kendiyle yüzleşemez, çünkü henüz ortada bir “kendi” yoktur. İnsanın kendi olması, yaratılışının amacıdır. İnsan flörtle varlığının anlamını daha geniş ve aşkın bir anlam içinde bulma özlemini, adresini şaşırmış bir avare gibi yanlışta gidermeye çalışır.
Hasılı, tüketimin ahlâkı, nesneler arasında ayrım yapmaz. Flörtte genelde bir tüketme güdüsünün insan üzerindeki hâkimiyeti vardır. Her tüketilen şey, tüketildiği andan itibaren tüketiciyi tatmin edemediği için tüketici yeni bir tüketim arayışına girecek ve bu kısır döngü sürekli devam edecektir. Flört için yeni arayışların, hep elinde olmayana meyletmenin, sürekli ötekini arzulamanın psikolojik sebebi budur. Muhatabı bir insan gibi değil de bir nesne gibi görme ve bir eşyaya sahip olma anlayışı içerisinde flört yapma isteği, bu ahlâkî yaklaşımın bir tezahürüdür.
Flört dediğimiz şey aslında ne evli insanların sahip oldukları güzelliklere sahip olabileceğiniz ne de bekâr bir insanın berrak zihin yapısına sahip olacağınız bir durumdan öte hastalıklı bir kafa ve kalbin tezahürüdür. Yani kendinizi geliştirmek ve hayatınızı düzenlemek, gelişiminizi tamamlamak için harcayacağınız çok kıymetli vakitleri ve motivasyonu olmadık işler için çarçur etmekten başka bir şey değildir.