"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eski evler eski işler....

Zeynep ÇAKIR
13 Aralık 2013, Cuma
NELER GÖRDÜK BİZ, NELER YAPTIK BİZ
Yine dokuz ayın Çarşamba’sı bir iş trafiğinden çıktım her ev hanımı gibi ... ve fena yoruldum. Sonra da düşündüm biz eskiden neler yapardık diye, de yorulduğuma şaştım kaldım. Onca işi yapıp koca bir öğleden sonrası nasıl da bize kalırdı? İş çok, alet az, el gücü bilek gücü ileydi herşey. Fakat zaman bereketli, evler bile tertibe itaatli idi.
Ninelerimizin zamanına göre çok rahattık... Öyle derlerdi ve muhakkak ki öyleydi. Şimdi ise yeni kuşakla beraber aynı rahatı, konforu paylaşıyoruz. Şu işler hiç elimizden geçmemişcesine...
İşte eski işlerden aklıma gelen bazıları:
Alimünyum tencereler vardı ve soba üstünde güğüm ve çaydanlıklar...
Çoğu kez tüpgaz fazla kullanılmasın diye kuzineler ve sobalar üstünde konur, fakat kısa sürede hem kararır hem de altları is olurdu. Arap sabunu ve ince bulaşık teli marifetiyle parlatılır, evlere giren güngörmüş hanımlar evin hanımı veya kızına ilk notu bunlar üzerinden verirdi.
Siz hiç koca bir tencere içinde çamaşır suyu ve cif- o zaman ki ismiyle vim- ile kaşıkları kaynattınız mı pırıl pırıl parlasın diye... Su atılmaz parlatma balkon temizliğiyle devam ettirilirdi.
Elbeziler de kaynatılırdı... Kenarları renk renk basit oyalı olan bu elbezilerden annemin abartması sonucu çeyizimden çıkara çıkara 15, 16 yıl kullanmışım ki demek kaynatma ameliyesinin bitişi pek de eski tarihe dayanmıyor.
Ve tabiî çocuk bezleri... Çalıştığım halde ilk çocuk, bez yıkama kaynatma rutiniyle büyüdü. İkincisine de sadece misafirlik ve yolculuklarda ‘hazır bez’ kullanırım demiş ve bez stoğunu yine kenarda hazır etmiştim. Bir müddet ona da öyle devam ettim ne var ki çok hastalandım ve çocukla ilgilenenlere bez yıkama angaryasını yükleyecek değildim. O da böyle tedavülden kalktı.
Fakat eskinin hatırladıkça bir yandan komik gelen, fakat iktisat tasarruf devrinin kuşağı olarak yetiştirildiğimiz için hemen her hanımın yaptığı bir uygulama vardı. Otomatik çamaşır makineleri hayatımıza yeni girmişti, hortumu küvete bir çengelle tutturur evin paspas ve kilimlerini bunlarla yıkardık. Arap sabunu ile tahta ve kapı ovma işini de yaptık bu anneannemin evinde olan birşeydi, (kapılar ham tahta halindeydi, vernik ve boya yoktu. Sonradan oldu tabiî...)
Fakat Fındıkzade’deki evin çinilerine epey bir zaman muşamba döşenmediği için (beyin muhalefetinden ötürü) yine çamaşırsuyu ve cif arkadaşlığı ile çok ovmuşluğum vardır. Halı, kilim, battaniye yıkamaları saymıyorum ben. Pes etsem bile hâlâ hortum tutup yıkayanlar olduğu için onu eskinin işleri arasına alamıyoruz.
Ha, bir de salon vitrinlerinin kolalanması gereken dantelleri, patiska karyola etek ütüleri ve koca bir iğne ve bu işe has ip ile yorgan kaplama rutinleri...
Şu kola işlemine bir parantez açmak istiyorum: Üzerinde ‘at’ resmi olan pirinç kolayı son zamanlarda zor bulur olmuştum. Ne istediğimi anlamadıklarından tuhaf tuhaf yüzüme bakarlardı. İşte orta büyüklükte bir kaba kaynara yakın su ve kola atılır, danteller bunun içinde kısa bir süre bekletilir, sonra bir havluya sarılır nemli nemli var gücünüzle ütülerdiniz. Annem yaka ve kurdelalarımızı da bu şekilde ütülerdi, ama ben çok cihetlerden annemin kızı olamadığım için kendi kızımda medeniyetin nimetlerinden istifade etmekte hiç tereddüt etmedim...
Hafta sonları bir akşam önce kazan yakılır çoluk çocuk banyo yapar, ertesi gün kahvaltıdan önce merdaneli makinenin saltanatı başlardı. Elde çok çamaşır yıkamadım, arada bir çok yüklü olmayan ve acil olanlar için marş marş haydi leğen başına... Fakat merdaneli makine bir işyeri mefruşatı istiabındaki çamaşırın üstesinden gelir,  bir tarafta tüpgaz üstünde beyazlar kaynatılırdı. Çamaşır yıkama işlemi bittikten sonra asması da bir başka fasıldı. Bizim koca balkonlar yetmez, komşu tarafa da sarkılırdı...
Kışın soğuk günlerinde iyi sıkılmamış çamaşırın ıslağında donan parmaklar gözden yaş getirir, bazen işlemi yarı bırakıp bir havlu ile el kurular soba başına koşup ısıtır, kaldığımız yerden devam ederdik... Bunca işin arasında danteller, çeyizler ve ev halkının hiç bitmeyen kışlık ihtiyacı kazaklar, süeterler, atkı ve eldivenler salonun başköşesindeki emektar dikiş makinesi ile annemin maharetini sanata dönüştürerek diktiği kıyafetler... Biz bu vasatta işin maharet kısmından pek nasiptar olamasak da, anneme zaman kazandırmak adına çekip çevrilecek hemen her işin başında idik....
Bunlar hayatımızdan sessiz sedasız çıktı gitti, rahat geldi kolaylıklar geldi, fakat ne var ki hareketsizlik ile artan kiloları ve ona bağlı birçok hastalığı beraberinde getirerek.
Dost ve ahbap meclislerinde mükellef sofralar, işten artan zamanda TV ve dizi keyifleri, sosyal medyayı takip heyecanları ile geçirilen zamanlar, gece yatmaz sabah kalkmaz düzensizlikleri ile canım vakitleri hebaen mensura götüren aldatıcılığını bile fark edemediğimiz zamanları peşine takarak...
Varsa yoksa ‘az yeyin, yürüyüş yapın’ diyen uzmanlar... ‘Eskinin hanımları temposunda iş yapın oturmayın’ demeyi niye akıllarına getirmiyorlar? Bu medeniyet hanımları sokağa çıkardı doğru; ‘çok yedik çok kilo aldım’ paniğiyle.. Parklardaki yürüyüş parkurlarına ve hareket aletlerine attı.....var mı bir faydası? Varsa bilen yapan söylesin!
Hasılı; eski hal muhal, eskinin işi de eskide kalsın.. Lâkin teknoloji ile gelen bu rahatlık ve kolaylığın, işten artan zamanın şükrünü yapmak, kadrini kıymetini bilmek hakikî vazifeye daha fazla koşturmak için olmalı diyor Üstadımız. Dün radyo başında, bugün onun muadili oyuncaklarla nefsi oyalayınca dünyanın işi de elimize ayağımıza dolanıyor, zamanın bereketi kalmıyor vesselâm...
“Bu medeniyet-i hâzıranın harikaları, beşere birer nimet-i Rabbaniye olmasından, hakikî bir şükür ve menfaat-i beşerde istimali iktiza ettiği halde, şimdi görüyoruz ki, ehemmiyetli bir kısım insanı tembelliğe ve sefahete ve sa’yi ve çalışmayı bırakıp istirahat içinde hevesatı dinlemek meylini verdiği için, sa’yin
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi: 53:39.) “Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” (A’râf Sûresi: 7:31.) şevkini kırıyor. Ve kanaatsizlik ve iktisatsızlık yoluyla sefahete, israfa, zulme, harama sevk ediyor.
Meselâ, Risale-i Nur’daki Nur Anahtarının dediği gibi, radyo büyük bir nimet iken, maslahat-ı beşeriyeye sarf edilmekle bir mânevî şükür iktiza ettiği halde, beşte dördü hevesata, lüzumsuz, mâlâyâni şeylere sarf edildiğinden, tembelliğe, radyo dinlemekle heveslenmeye sevk edip sa’yin şevkini kırıyor. Vazife-i hakikiyesini bırakıyor. Hattâ çok menfaatli olan bir kısım harika vesait, sa’y ve amel ve hakikî maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriyeye istimali lâzım gelirken, ben kendim gördüm, ondan bir ikisi zarurî ihtiyâcâta sarf edilmeye mukabil, ondan sekizi keyif, hevesat, tenezzüh, tembelliğe mecbur ediyor. Bu iki cüz’î misale binler misaller var.” (Emirdağ Lâhikası, Tercümesinin Bir Hülâsası, s. 335)
Okunma Sayısı: 1701
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • imran kahramanim

    21.12.2013 00:00:00

    Hocaaaaam ne guzel anlatmissiniz icim burkuldu okurken.Bir yandanda o islerden kurtuldugumuza sevinsem mi yoksa simdiki zamanin bereketsizligine , kayda deger birsey yapmadigimiz halde bize yetmedigine uzulsem mi bilemedim. Garip bir haleti ruhiye icinde kaldim

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı