"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vurur yüze ifadesi, evlenince neşen mi kaçtı bir tanesi!

Zeynep ÇAKIR
11 Ekim 2015, Pazar
Bir süre önce bu konuda çok yazı kaleme alınmış, gündeme damga vurmuştu..

Gündemden düşse bile özel ve sessiz gündemimizde böylesi iç yaralar ter-ü taze yaşanmakta maalesef... Yazıyı daha önce facebook sayfamda paylaşmıştım, şimdi herkese sunuyorum efendim.

Neşeli dindar kızların evlenme aşamasında ve evlendikten sonra neşesini kaçıran bazı haller: 

1- Tahsilinin statü olarak görülmesi ve beğenme kriteri olarak belirleyici olması... Hiçbir kız evleneceği adam için tahsil yapmaz... Eskiden adamın işine bakılırdı, kadının ailesine, maharetine, hanımlığına ...

Külâhlar değişti ki kızlar bu külâh değişimini tersine çevirmekten şimdilik ne çare ki aciz...

KPSS’ye girmemiş dindar gelin adayının elendiğini bilmiyorsanız şimdi öğrendiniz.

2- Mesleğinin pazarlık mevzuu olması... ‘Benim maaşım bu kadar seninki de bu kadar’ deyip sanki manevi birliktelik değil de iş ortaklığının çingene pazarı modunda yapılmasına duyulan öfke... Hayat müşterek konusunu burada devreye sokma açıkgözlüğü diğerlerinde İslâmın ana ve kadına verdiği değer güzellemeleri yapılması...

3- Hayat müşterek çıkarımının para konusunda azamî ve ihlâslı kullanımının bir çocuk ‘inga’sında işten eve dönüşlerdeki yardımlaşma pozisyonunda tedavül dışı kalması... “Ana değil misin, bak işte çocuğuna. Bu işleri kadın yapar” diyen soğuk ve gaddar bir sesin sahibini daha önceden tanımıyormuş hissine kapılmaktan gelen hayal kırıklığı... “Eee bu mu gözümün içine bakan anlayışlı adam, dedem de babanneme böyle davranırdı” sorgulamaları.

4- Bir de madalyonun görünmeyen yüzündeki açmazların cenderesinde kıvranmak hali ki, kız çocuklarının yetiştirilmesinde es geçmenin faturasını onlara da topluma da ağır ödettiğimiz hayati gerçekler... Meselâ; o neşeli kızlara hayatın okul ve dinî eğitimden ibaret olmadığı ve başaramayacağı çok şeyin evlilik hayatında kendisini beklediğini anlatan kimsenin bulunmadığı, gerçeğinin atlanması. Kitapların hepsinin çöpe atılması gerektiği ve elin makine gibi işlemesi, gözün iki saat uykuyla da yetinebileceği talimini almayan neşeli dindar kızın evde dağ gibi işle ve sürekli bir koşuşturmaca ile başarısızlık sınavlarında debelenip durması...

5- “Ben bir zamanlar ne kadar bakımlıydım, tertibim düzenim de fena değildi, noluyor niye bu kadar beceriksizim. Bir çocuğa bir işe yeniliyorum” iç sesini defalarca defalarca duyması...

6- O dindar kızın dini diyaneti, okulu arkadaş çevresi için koşuşturduğu bütün kazanımları ve rollerinin evlendikten sonra şöyle bir pratiğe dönüşmesi:

1 “Ben de falanca gibi eşya takımım olsun isterdim”, -sen okumuş kadınsın bu ne mahalle kızı beklentisi!

2 “Eşimden biraz anlayış istiyorum” - sen dindar kadınsın, şükret şikâyet sana yakışmıyor!

3 “Bir yardımcı falan mı tutsak, zorlanıyorum, ailem de yanımda değil”, -işi bırak bak çocuklarına!

4 “Ben de kadınım, biraz altın takı filan isterim”, -hani sadece dindar eşti niyetin, demek senin de gözün dünyada imiş!

5“Çocukların falan şeye ihtiyacı var”, -israf haram, ama senden olursa masraf helâl halleri...

6- Dindarlığın haklarını kendine alıp kadına mesuliyetini yüklemenin getirdiği çifte standarta hemen her gün maruz kalma.

7- Rahle başında beraberce Kur’ân okunduğu, dinî sohbetlerin yapıldığı, saygılı ve müşfik bir sesle kendine hitap edildiği, beraberce vakit namazlarına durulduğu, çocuğu baba eğlerken annenin tatlı bir telâş ile yemek yapmağa koyulduğu, kızın ailesinin damadının hürmet ve saygısından memnun, oğlan ailesinin böyle pak temiz ve iyi niyetli bir gelinin varlığından duydukları sürurun gözlerinden okunduğu, ahirzamanda Asr-ı Saadet modelinin yansıdığı, bereketli huzurlu yuvaların İslâmî romanlarda ve geçmiş zamanlarda mı kaldığı, zira bu kendisinin başındakinin ancak dert yuvası olduğunu sorgulama halleriyle...

Yuva kurmaktan korkan veya kurduğu halde eski halinden eser kalmamış neşeli dindar kızları mı arıyorsunuz?  

O kızlar mutsuzluğun maskesini güzel kıyafetler, bakımlı evler, nur topu çocuklar ile takınıp; mutlu, mesut pozları vermeye devam ediyorlar.

Ya da kendilerine Drahoma uygulaması çeken dindarlığın yanından geçmemiş yeni aç göz dindar görüntülülerin bu tarz şerlerinden korunmak için fellik fellik evlilikten kaçıyorlar... Suç da üzerlerine kalıyor iyi mi?

Okunma Sayısı: 3027
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mehmet atak

    11.10.2015 07:39:56

    Aileye ilişkin bu tespitlerin altında yeni medeni kanunla getirilen mal ortaklığının etkisi büyük. Eşler , anneler mallarımı evlilikte kaybedeceğim kaygısının verdiği güvensizlikle hareket ediyor. Yine yeni ceza kanununun aşırı koruma ile kadınları şımartması da diğer faktör.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı