Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Namaza dair



Berk Bey:

*“1- Sabah namazını imsak vaktinde kılmak istersek nasıl niyet etmeliyiz? Aynı şekilde yatsı namazını gece on ikiden sonraya bırakırsak nasıl niyet edeceğiz? Bu günkü yatsı namazına diye mi? 2- Sabah namazını vaktinde kılamadığımızda o gün saat kaça kadar sünnetiyle birlikte kazası kılınır? 3- Kıyamda iken ayak başparmağı veya diğer parmakların havaya kaldırılması doğru bir hareket midir? Namazı bozar mı?”

Sabah namazının vakti ikinci fecir (fecr-i sadık) doğduktan sonra, yani tan yeri ağardıktan sonra başlar, güneşin doğuşuna kadar devam eder. İkinci fecir, geceden sonra doğu ufkundan yayılmaya başlayan yarı karanlıklı loş bir aydınlıktır. Mücbir bir sebep yoksa sabah namazını ortalığın aydınlandığı vakte kadar ertelemek müstehaptır. Bununla beraber fecr-i sadıktan hemen sonra da sabah namazı kılınabilir. Bu durumda niyetimizde bir değişme olmaz. Sabah namazını ortalık aydınlandığında hangi niyetle kılarsak, fecir girdikten sonra da aynı niyetle kılarız. “Niyet ettim Allah rızası için bu günkü sabah namazını kılmaya” diye niyet edilebilir.

Yatsı namazının vakti ise sabah namazı vaktine kadar devam eder. Yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirmek müstehap; özürsüz olarak, birinci fecir denen fecr-i kâzibten sonraya bırakmak mekruhtur. On ikiden önce veya sonra kılınması, niyette her hangi bir değişiklik meydana getirmez. Niyette gün önemli değil; giren ve içinde bulunduğumuz, henüz namazı kılınmamış vakit önemlidir. Yani, “Bu günkü yatsı namazını kılmaya” diye niyet edebiliriz. Zaten dilin telâffuzu değil, kalbin niyeti esastır. Dil sadece kalbin temayülünü ve niyetini doğru ikrar ve telâffuz etmekle yükümlüdür.

Sabah namazı, vaktinde kılınamamış ise; o gün güneşin bir mızrak boyu yükselişinden, yani güneşin doğuşundan takriben kırk-elli dakika sonradan itibaren, öğle namazı öncesi kerahet vaktine kadar, yani öğle namazından takriben bir saat öncesine kadar sünnetiyle birlikte sabah namazı kaza edilebilir. Böylece Allah Resûlünün (asm) dünya ve dünyadakilerden daha kıymetli olduğunu beyan buyurduğu sabah namazının sünnetini de kaza etme imkânı elde edilmiş olur. Kaçırılan sabah namazı eğer bu vakit içinde kaza edilmez ise, artık sadece iki rek’at farzı kaza edilir.

Namazda iken “amel-i kesîr” ölçüsünde hareket yapılırsa namaz bozulur. Amel-i kesîr, namaz kılan birisinin, namaz kılmadığına hükmolunacak ölçüde hareket yapmasıdır. Binaenaleyh ayakların özürsüz olarak havaya kaldırılması namazı bozar. Göğüsle beraber ayakları kıbleden başka tarafa çevirmek de namazı bozar. Namazda iki ayak arası takriben dört parmak kadar açık olmalı ve iki ayak parmakları kıble istikametine bakmalıdır. Özürsüz olarak parmaklar oynatılmamalıdır. Oynatılırsa namazın sıhhatine mâni olmaz; ancak mekruh olur. Secdede iki ayağın parmakları–en azından iki başparmak—yere değmeli, yerde sabit olmalı, yani kıble istikametinden ayrılmamalıdır; bu, secdenin tadil-i erkânındandır. Aksi takdirde secde sahih olmaz. Peygamber Efendimiz (asm), “Yedi kemik üzerine secde etmek üzere emr olundum. Bunlar: Alın, iki el, iki diz ve iki ayakuçlarıdır”1 buyurmuştur. Bu hâdisi delil olarak alan dört mezhep uleması, sahih bir secde için; alnın ve burnun, iki elin bütünün, iki dizin ve iki ayakuçlarının—en azından birer parmağın—yere değdirilmesinin şart olduğunu söylemişlerdir.

***

Adapazarı’ndan Hüseyin Uzun:

*“Mezar taşlarına resim koymak caiz midir?”

Ölen kişinin bizimle irtibatı ne resimle, ne yazı ile ve ne de mezarladır. Tek bir irtibat vesilemiz var ölenlerimizle: Duâ. Duâlarımız, manevî telsiz-telefonlarla onlara ulaşır. Duâlarımızın dışında hiçbir şeyle, hiçbir şekilde onların hatıraları canlı tutulmuş olmaz. Ölenlerimizle cep telefonlarımızdan daha canlı ve daha yakın bir şekilde irtibat kurmak istiyor ve bu irtibatı sürekli hale getirmek istiyor isek, duâlarımızı hiçbir maddî kıstasa tercih etmemeliyiz.

İslâmiyet’te sadelik esastır. Kabirlerin sadeliğini, vak'arını ve yalnız berzah âlemini hatırlatan o asude huzurunu resimle bozmamalıdır. Onun ruh güzelliğinin kalbimizdeki resminin, onu bize maddî resimden çok daha yakın kıldığı unutulmamalıdır. Ölenlerimizin resimlerinin evlerimizde kapalı albümlerde bulunmasında bir sakınca bulunmamakla beraber; mezar taşlarına resim koymak mekruhtur.

Dipnotlar:

1- Buhârî, Ezan, 133

06.06.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.06.2007) - Namazda ve duâda Fatiha Sûresi

  (04.06.2007) - Muhtelif sorular

  (03.06.2007) - Vahdetü’l-vücud ve vahdetü’ş-şühud

  (02.06.2007) - Hüve nüktesi üzerine- 2

  (01.06.2007) - Hüve nüktesi üzerine- 1

  (31.05.2007) - Çocuk eğitimi

  (30.05.2007) - Kısa... Kısa...

  (29.05.2007) - Dâbbetü'l-arz nedir?- 3

  (28.05.2007) - Duâlarımızın neticesi

  (27.05.2007) - Dâbbetü'l-Arz nedir?- 2

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004