Bir Cuma namazında imam-hatip efendi şehitlik üzerine duygusal bir hutbe okuduktan sonra, tarikat ve cemaatlere itibar edilmemesi, birlik ve beraberlik içinde bulunulması gerektiğinden bahsetti.
İmam efendiye namaz bittikten sonra, eğer müsait ise, 5–10 dakika konuşmak istediğimi söyledim. Kabul edince, kendisine dinî hizmetlerin büyük çoğunlukla dinî cemaat ve tarikatlar aracılığı ile yapıldığını söyleyerek, bunlar hakkında incitici söz söylenmemesi gerektiğini anlattım. Ayrıca, istisnalar hariç olmak üzere, Diyanet camiasının, yani din görevlilerinin görevlerini lâyıkı ile yapamadıklarını, örnek olarak da milletimizin çoğunlukla cami ve namazdan uzak durduğunu ifade ettim.
Gerçekten de beş vakit namaz çok ihmal edilmektedir. O beğenmediğimiz Araplar, hiç olmazsa farz namazlarını kılarak, hesap günü sorulacak olan namaz sorumluluğundan kendilerini kurtarabildikleri halde, “Biz nasıl kurtulacağız” sorusunu kendimize sormak zorundayız.
Evet, insanın üzerine en büyük borç ve zimmet olan namazın sorumluluğu her şeyden üstündür. Ne yazık ki, başta namaz olmak üzere, bazı önemli dinî vazifelerimiz ihmal edilmektedir. Bu ihmal hiç olmazsa dinî cemaat ve grupların himmeti ile bir parça azaltılmaktadır.
Din görevlileri onlara destek olamazsa bile, hiç olmazsa köstek olmamalıdır.
Buna yakın sözleri söyledikten sonra, imam efendi bana haklı olduğumu söyleyerek, kendisinin de bir tarikata mensup olduğunu söyledi. Ayrıca Diyanet camiasının dinî hizmetler konusunda yetersiz kaldığını ve bu camiadan fazla ümitli olmadığını, bu tip konuşmalardan kaçınılması gerektiğini söyledi.
Şimdi seçim dönemindeyiz. Seçim günü yaklaşırken partiler üsluplarını sertleştirerek oy kazanma telâşına düştüler. Belki bu sayede oylarını bir parça arttırabilecekler, fakat ne pahasına?
Elbette seçimi kazanan bir veya birkaç parti olacaktır. Fakat siyaset yüzünden toplum içindeki birliğimiz gölgelenmemeli. Önemli olan milletçe birlik ve beraberliğimizin sağlanması, kamplaşmanın önlenmesidir. Zira başka partilere oy veren insanlar ya kardeşimiz veya komşumuzdur. Neticede aynı vatan içerisinde yaşıyoruz.
Peygamberimiz (asm) “ümmetimin muhalefetinde rahmet vardır” buyurarak düşünce farklılıklarının kötü olmadığını, aksine bunun bir zenginlik olduğunu ifade etmiştir.
Herkes tornadan çıkmış gibi tek noktada düşündüğü takdirde, doğruları bulma şansı azalacaktır. Farklı noktalardan bakıldığı takdirde gerçekler daha belirgin bir şekilde gün yüzüne çıkacaktır.
Politikacıların incitici ve kırıcı üslup yerine, kuşatıcı ve birlik beraberliği arttırtıcı üslubu kullandığı takdirde belki daha az oy alabileceğini, lâkin memleketimize ancak bu şekilde faydalı olacağına inanıyorum.
Yukarıda anlattığım örnekte olduğu gibi, her ne maksatla olursa olsun insanlar incitilmemeli, cemaatler karalanmamalıdır. Bizde siyaset çok kirli olarak yapılmaktadır. Dinî konular başta olmak üzere hassas davranılması gereken birçok konu oy avcılığı sebebi ile sert tartışmalara dönüşmektedir. Bunun sonucunda İslâmî hükümlere, yani şeriata dahi dil uzatılmakta, farkında olmadan insanlar büyük günahlara sürüklenmektedir. Kısaca din siyasete alet edilmemelidir.
Mitinglerde “kahrolsun şeriat” pankartlarına rastlıyoruz. Böylesine acı sonuçlar doğurabilecek konuşma ve söylemlerden şiddetle kaçınmak zorundayız.
Bediüzzaman “Büyük bir yangın var, ona koşuyorum, içinde evlâdım tutuşmuş yanıyor” diyerek bir kişinin dahi imanını kurtarmayı her şeyden önemli gördüğünü ifade ediyor. Seçim kazanma uğruna bazı insanların dine küsmesine veya aleyhine geçmesine müsaade etmemek gerekir.
Bugün nefretle baktığımız, kuyusunu kazdığımız insanlarla unutulmamak gerekir ki, aynı gemi içinde yaşıyoruz. Eğer gemi batarsa hepimiz suya düşeriz.
Hem ne gerek var düşmanca siyaset yapmaya? Elimizden geliyorsa kendi güzelliklerimizi anlatalım. Başkasının tenkisini, yani noksanlığını anlatarak siyaset yapmak herkese zarar verir.
Seçimlerden hayırlı bir sonuç çıkmasını Cenâb-ı Allah’tan niyaz eder; vatanımıza, milletimize, birlik ve beraberliğimize katkı sağlamasını dilerim…
06.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|