"Gerçekten" haber verir 10 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

“Kalbe ihtar”, akıl yürütme ve “akleden kalp!”



“Akleden kalp”1, Kur’ân’ın tâbiridir. Öyle ise, Risâle-i Nur’a aklını karıştırmamak ve “kalbe ihtar edilen hakikat” ne demektir? Kalbe ihtar edilen ile, Kur’ân’ın “akleden kalp!” tabiri arasında bir çelişki yok mu?

Aslında akıl, anlama, ölçme-değerlendirme âletidir, yoksa, karar verme mekanizması değil. Dolayısıyla akıl da kalbin emrinde olmalıdır. Zira, kalp, duyguların kumandanıdır.

Zaten bilim; kalp ile beyin arasındaki çift yönlü muhabere ağını oluşturan, yani beyinden bağımsız, kendine has, kompleks ve esrarlı 40 bini aşkın, adına “kalpteki beyin” denen bir sinir sistemi bulunduğunu ve beyinle dört kanal üzerinden iletişim kurduğunu tespit etmiştir. İşte Kur’ân, bunu “akleden kalp” şeklinde tanımlanıyor olsa gerek.

Bediüzzaman, “kalbe ihtar edilen bir hakikat” derken, aklı iptal etmiyor; bilâkis aklı en yüksek seviyede ve en emniyetli bir şekilde kullanma melekesi kazandırıyor. Onu, “akleden kalbin” emrine veriyor, hakikî mecrâına oturtuyor.

Aslında, akıl, mantık ve gözleme dayalı matematik, fizik gibi fen ilimlerinin de kendilerine has ön kabulleri, formülleri var. Fen veya sosyal ilimler bunlardan hareketle akıl yürütülerek, muhakeme edilerek geliştirilir. Teâbüdî (ibadete ait) meselelerin de şekil ve prensipleri tartışılmaz, akıl yürüterek bir ilâve veya eksiltme yapılamaz. Ancak, bunların hikmetleri, özellikleri, güzellikleri akıl yürüterek anlaşılabilir, müzakere, mütalâa edilebilir. Böylece yeni bakış ve yaklaşım açıları kazanılır.

Trafik kuralları belirlenmiştir. Siz onları anlamaya ve uygulamaya çalışırsınız. “Ben de akıl sahibiyim!” deyip yeni kurallar koyarsanız, trafiği karıştırırsınız.

Risâle-i Nur’un meseleleri, hizmet stratejisi, ictimai-siyasî meslek ve meşrebi de böyledir; “ihtar edilen” hakikatler manzumesindendirler. Ve bunlar tartışılmaz temel prensipleri, ana kaideleri oluştururlar.

“Aklını karıştırma!” gibi ifadeler; uzman bir doktor gibi Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu reçetenin (temel meselelerin, prensiplerin, metotların) kritik edilemeden aynen uygulanması gerektiğini vurgulamak içindir. Yani, artık metre, kilo, litre ve benzeri ölçme ve değerlendirme birimleri gibi standartlaşmış hususlardır. Ölçme-değerlendirme birimleri üzerinde akıl yürütmediğimiz gibi, standartlaşmış iman, Kur’ân hakikatleri üzerinde de yürütülemez.

Zaten aklı en yüksek seviyede kullanan Bediüzzaman, Risâle-i Nur’lar için; “Bu Kur’ân dersleri dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar, vazifeleri—ulûm-u îmâniye cihetinde—yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve îzahlarıdır veya tanzimleridir. Eğer biri dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve îzah hâricinde birşey yazsa, soğuk bir muâraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer. Çünkü çok delillerle ve emârelerle tahakkuk etmiş ki, Risâle-i Nur eczaları Kur’ân’ın tereşşuhatıdır”2 ifadelerini kullanır. Elbette “izah, şerh/yorum ve tanzim” en yüksek seviyede akıl yürütme ve muhakemeyi gerektirir. Birkaç gündür, “aklı karıştırmama!” meselesi ile ilgili asıl maksadımız muğlak kalmış olabilir. Şöyle özetleyelim: Aklın ve naklin ve ilhamın eseri olan Risâle-i Nur’u anlamak için muhakeme etmek, tefekkür etmek, meseleler arası akıl yürüterek sentez yapmak vazifemizdir.

“Aklını karıştırma, Üstad da karıştırmamış” derken, “Bunlar aynı zamanda ilhamın da eseridir. Sen, kendi aklına göre hizmet stratejileri, siyasî-ictimai sistemler, yeni yollar, çığırlar açamazsın” demek istiyoruz!

Dipnotlar:

1- Kur’ân, Hac, 46.; 2- Mektûbât, s. 413.

10.09.2008

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.09.2008) - Bediüzzaman da aklını Risâle-i Nur’a karıştırmamış!

  (08.09.2008) - “Aklını Risâle-i Nur meslek ve meşrebine karıştırma!”

  (07.09.2008) - Meslek ve meşrebi muhafaza, “zıt bir mesleğe girmek!” (2)

  (06.09.2008) - Meslek ve meşrebi muhafaza, “zıt bir mesleğe girmek!” (1)

  (04.09.2008) - Risâle-i Nur meslek ve meşrebinin ana umdeleri-3

  (03.09.2008) - Risâle-i Nur meslek ve meşrebinin ana umdeleri-2

  (02.09.2008) - Risâle-i Nur meslek ve meşrebinin ana umdeleri-1

  (01.09.2008) - Risâle-i Nur’da meslek, meşrep

  (25.08.2008) - Güzel gör, güzel düşün, mutlu ol!

  (24.08.2008) - “Ne yaptım da bu başıma geldi?” deme, eden bulur!

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır