01 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Hüseyin GÜLTEKİN

Hata ve kusurların hayırlısı olur mu?


A+ | A-

Karşımızda iki insan var. Bunlardan birincisinin vasat bir dinî yaşantısının yanında, beşer olması hasebiyle bir takım kusur ve hataları da var. Yani çok mükemmel olmasa da ibadetlerini yapıyor, becerebildiği kadarıyla bildiklerini yaşamaya çalışıyor. Fakat bu insan yaşamaya çalıştığı dinî hayatının eksikliğini, kifayetsizliğini biliyor, ayrıca bilerek veya bilmeyerek işlediği kusur ve günahlarının farkında olduğu için, sürekli istiğfarda bulunmayı ihmal etmiyor.

İkinci adam ise her zaman dinî yaşantısında en mükemmelini yapmanın çabasında, amelin en iyisini yapmanın gayretinde. İbadetini, taatini hakkıyla yerine getiriyor. Yeterli dinî bilgi ve kültüre sahip. Hatta hizmetten hizmete koşuyor. Velâkin bütün bu yaptıklarını, Allah’tan değil, kendi hüner ve ilminden biliyor. Ve sonrasında da, belki de farkında olmadan gurur ve kibire giriyor.

Şimdi bu iki insandan hangisi doğru yoldadır, hangisi makbuldur? Elbette vasat bir dinî yaşantısının yanında bazı hata ve kusurları işleyen, fakat o hata ve yanlışlarının farkına vararak Allah’a karşı tövbe-i istiğfarda bulunan insanın, doğru yolda olduğu söylenebilir.

Yaptığı güzel ameline, takvasına güvenerek kendini günahsız, hatasız zannederek, böbürlenip, ucb ve gurura giren insan ise, Allah ve Resûlünün (asm) tasvip etmediği ve razı olmadığı insandır.

Konu ile alâkalı olarak, Efendimizin (asm) şu hadis-i şerifine kulak verelim: “Nefsim kudret elinde olan Zat’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi toptan helâk eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”

Demek oluyor ki, beşer olmamız hasebiyle hatasız, günahsız olmamız mümkün değil. Asıl doğru olan, bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hata ve günahlarımızı derk edip, istiğfarda bulunmaktır.

Efendimizin (asm) konu ile alâkalı diğer bir hadis-i şerifi de şöyle: “Nefsim kudret elinde bulunan Zat-ı Zülcelâl’e yemin ederim ki, günah işlemediğiniz takdirde, ondan daha büyük olan ucb’a (kendinizi beğenmeye) düşeceğinizden korkarım.”

Görülüyor ki yapımızda, fıtratımızda günahları işleme meyli var. Ve bazan isteyerek, bazan da istemeyerek her çeşit günahı işleriz. Peygamberlerin dışında en müttakî, en mükemmel insanlar da hata ve günah işleyebilirler. Hadis-i şerifte işaret edilen nokta, insanlar günah işlemedikleri zaman bu defa da ondan daha tehlikeli olan ucb’a, yani bir nev'î gurur ve kibire dûçâr olma ihtimali beliriyor.

Denilebilir ki insanın işlediği güzel amel, takva derecesindeki dînî yaşantısı hiç o insanı tehlike ile karşı karşıya getirir mi?

Görülüyor ki mükemmel dinî yaşantının yanında tevazu, mahviyet ve kusurunu derk edip istiğfar hâli olmazsa, o insanda kibir, gurur, enaniyet gibi kötü huylar vücuda gelir ve o insanın manevî hayatını tehlikeye sokar.

O halde bilgimiz, birikimimiz, müttakîliğimiz, hizmetlerimiz ne olursa olsun, bunlara güvenip gurur, enaniyet, kibir gibi çirkin hasletlere fırsat vermemek için, tevazuyu, aczi, mahviyeti elden bırakmamalı. Kudsî bir dâvânın müdavimleri olarak, beraber yola çıktığımız ihvanlarla tam bir tesanüt içinde samimî ihlâs ve uhuvvet esasları çerçevesinde yolumuza devam etmeli.

Bu noktada Bediüzzaman’ın “Nur’un İlk Kapısı” adlı kitapçığındaki şu tesbite kulak verelim: “İstiğfara müncer olan derk-i kusur, gurura incirar eden rü’yet-i hüsn-ü amele müreccahtır.” Yani bir insanın hata ve kusurlarının farkına varıp istiğfara yönelmesi; güzel ameline güvenip ucb ve gurura girmesinden daha evlâdır. Diğer bir ifade ile, kişinin güzel amel sahibi olup gurur ve kibire girmekten ise, hata ve kusurlarını derk edip, istiğfarda bulunup, Allah’tan affını dilemesi daha güzeldir. Çokça hizmette bulunup, gurur ve enaniyetin esiri olmaktan ise; vasat bir hizmete kanaat edip, tevazu ve mahviyet içinde bir duruşu tercih etmek daha makul, daha makbuldur.

01.11.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.10.2009) - Evvelâ Allah’ın rızası

  (18.10.2009) - Tesanüd şart

  (11.10.2009) - Boş zaman yoktur; boşa geçirilen zaman vardır

  (04.10.2009) - Tuhaf hâl ve davranışlarımız

  (27.09.2009) - “Zaman cemaat zamanıdır”

  (20.09.2009) - Eski ve yeni bayramlar

  (06.09.2009) - Kuru çubuk hükmünde olduğumuzu kabullenmek

  (30.08.2009) - Hizmette hırs göstermek doğru mu?

  (23.08.2009) - Muzır manilerin de çaresi vardır

  (09.08.2009) - Bir itidal ve sabır örneği

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.