Doğruluk, hemen her dinde ve felsefi görüşte önemle tavsiye edilen bir esastır.
Yalan söylemeyen, açık, şeffaf, dürüst olan, hak hukuk ve adaletten ayrılmayan kişilere “doğru insan” denir. Yukarıda saydığımız hususlara ibadet aşkıyla bağlı olan, hiç bir cebir, şiddet veya menfaat karşılığında doğruluktan bir milim bile ayrılmayanlara da “dosdoğru insan” demek lazım gelir. Özellikle zamanımızda dosdoğru insan olabilmek için sarsılmaz bir imana, şaşmaz bir istikamete sahip olmak gerekiyor.
Dosoğru olmak, her insana nasip olmayan bir hususiyettir. Dosdoğru olabilmek için, Allah’ın emir ve yasaklarına tam olarak uymak, Allah Resulünün (asm) yolundan ayrılmadan yol almak gerekir.
Dosdoğru olmak, kolay taşınacak bir yük değildir. Hele bir de Cenab-ı Hak Ayet-i Kerimesi ile insana “dosdoğru ol” diye emretmişse, bu Ayeti işiten ve anlayanların ne kadar büyük bir emirle karşı karşıya oldukları anlaşılır. Onun için Allah’ın en sevgili kulu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulü Ekrem (asm) “Hud suresi beni ihtiyarlattı” demiştir. “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud Suresi, 112) Görüldüğü gibi bu emir, sadece Peygamber Efendimizi ilgilendirmiyor. “Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar” derken, bütün müslümanlara da hitap ediyor. Dosdoğru olmak o kadar kolay bir iş değildir. Bu yük çok ağır ama çok değerli bir hazinedir. Zorluğu nisbetinde de mükafâtı o kadar fazladır.
Doğru olmak, her insan için bir fazilettir. İnsanı yücelten, itibarını artıran bir hususiyettir. Doğruluk herkes için önemli ve lüzumlu olduğu gibi, idareciler için daha da elzemdir. Başta aile reisleri olmak üzere, her sınıf ve makamda bir reislik vazifesi vardır. En üstte de devlet reisi bulunur. Alt tabakadakiler de doğru olmak zorundadır fakat, reislerin dosdoğru olması gerekir. Bir insan kendisi doğru bir kişi olmasa da, baştakilerin doğru olmasını ister. Ön teker doğru yoldan giderse, arka tekerler de onu takip eder. Onun için baştakilerin doğru olması son derece önemlidir.
Bediüzzaman Hazretleri Münâzarat adlı eserinde doğruluğun önemini ders verirken, sual-cevap şeklinde şöyle ifade ediyor:
“Sual: Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.
Sual: Daha?
Cevap: Yalan söylememek.
Sual: Sonra?
Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.”
Her namazın her rekatında ve her gün en az kırk defa okuduğumuz Fatiha Suresinde, “Sıratel müstakim” dediğimizde, Rabbimizden bizi doğru yola iletmesini isteriz. Okuduğumuz ayet ve duaların mânasını bilerek okursak, ona göre davranmaya da gayret ederiz. “Sıratel müstakim” dediğimiz zaman, bunun mânasını bilmeden okuyup geçersek, ne istediğini bilmeden dua eden bir duruma düşeriz.
Doğru insan olabilmek için, “her şeyden evvel bize lazım olan doğruluğu” esas tutup, ona göre hayatımızı yoluna koymalıyız.