"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mevcûdât

Abdülbakî ÇİMİÇ
14 Ekim 2019, Pazartesi
Mevcûdât, Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellîyatını izhâr, ifhâm, îzâh için bir takım İlâhî mektûblardır ki, içlerinde yazılı deliller, bürhanlar, harikâlar mû’cize-i kudrettir.

Her biri birer vazîfe-i âliye ile muvazzaf birer me’mûr-u Rabbânîdir. Sultân-ı Ezel ve Ebed’in râiyeti hükmündedir. Mektûb-u Samedânî ve birer âyine-i esmâ-i Rabbâniyedir. Esmânın kudsî cemâllerini irâe eden âyinelerdir. Esmânın güzel nakışlarını gösteren levhâlardır. Esmânın güzel hakîkatlarını ifâde eden sahifelerdir. Kalem-i kudretin mektûbâtı hükmündedir. Esmâ-i İlâhiyyenin âyineleridir. 

Esmâ-i Hüsnâ’nın delilleri hükmündedirler. Esmâ-i İlâhiyyeyi okutan birer mektûbât-ı Samedâniyedir. Esmâ-i Hüsnâ’yı tilâvet eden Rabbânî mektûblardır.

Mevcûdât, âyine misâldir. Bekâya mazhâr kıymettâr ve ma’nidâr birer mevcûddur. Birer kaside-i letâfetnümâdır. Birer kelime-i hikmet-edâdır. Birer mektûb-u hakâik-nümâdır. Birer muvazzaf me’mûrdur. Cenâb-ı Hakk’ın; hak söyleyen sâdık kelimeleridir. Hüsün ve cemâl ve kemâlin lem’alarıyla muvakkaten parlar giderler. Lisân-ı hâl ile Bismillâh derler. Mektûbât-ı Rabbâniye, mektûbât-ı Samedâniyye ve merâyâ-yı Sübhâniye ve me’mûrîn-i İlâhiyyedirler. Mü’minin nazarında, Seyyid-i Kerîm’inin ve Mâlik-i Rahîm’inin birer mûnis hizmetkârı, birer dost me’mûru, birer şirin kitâbıdırlar. Bakan her zîşuûra, ibret-nümâ bir mütâlâagâhtır.

Mevcûdât, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi kemâlâtın lem’alarıyla parlar, geçerler. Zerrelerden güneşlere kadar vazîfelerle muvazzâftır ve evâmir-i İlâhiyyeye musahhârdırlar. Etvâr-ı hayâtıyla, müteaddid enva’-ı tesbîhât-ı Rabbâniyeyi yapıyorlar. Acziyle Kudret-i Sani’a âyinedârlık eder, fakrıyla gınâsına âyinedâr olur. Öyle de, fenâsıyla bekâsına âyinedârlık ederler. Esmâ-i İlâhiyyenin iktizâ ve istilzâm ettikleri hâlâtı gösteriyorlar. Fakat zulmet nûra âyine olduğu gibi, hem karanlık ne derece şiddetli ise o derece nûrun parlamasını gösterdiği gibi, çok cihetlerle zıddiyet noktasında âyinedârlık ederler.

Mevcûdât, bir Sani’-i Kadîr’in ef’âlinin eserleridirler. Bir Sani’-i Kadîr’in envâr-ı esmâiyesinin gölgeleridirler. Bir Sani’-i Kadîr’in kudsî esmâsının cilveleridirler. Bir Sani’-i Kadîr’in kalem-i kader ve kudretin nakışları ve sahifeleri ve cemâl-i kemâlinin âyineleridirler. Bütün hakâikıyla dâr-ı âhirete işâret ediyorlar. Herbiri birer mû’cize-i san’attırlar. Husûsan zîhayat olanlar, vücûd-u sûrîden gittikten sonra bâki çok şeyleri bırakırlar, öyle giderler. İrâde-i İlâhiyye ile seyyâledirler. 

Vâcib-ül Vücûd’un bâki şuûnâtının tezâhürüne bâki birer medâr olacak ma’nâları, keyfiyetleri, hâletleri vücûdda bırakıp öyle gidiyorlar. Tek bir Seyyidin hizmetkârlarıdırlar ve bir tek Müdebbirin taht-ı emrindedirler.

Mevcûdât, kendilerinden başka olan ma’nâlara delâlet ederler. Herbirisi çok ma’nâlara delâlet eden birer kelimedirler. Baştanbaşa O’nun (cc) envârının gölgeleri, ef’âlinin eserleri, aklâmının çizgileri, esmâsının nakışları ve evsâfının aynalarıdırlar. Zât-ı Vâcib-ül Vücûd’un kudretinin eserleri ve kaderinin mektûbları ve Esmâsının aynaları ve envârının temessülleridirler. 

Tesbîhât ile Sâni’-i zül Celâl’in tecelliyât-ı esmâsına mukabele edip, bir nâz-niyâz zem-zemesidirler. “Lâ İlâhe illâ Hu” deyip, kâinâtın azîm halka-i zikrinde berâber zikrederek çalışıyorlar. Birbirine bakar, birbirine yardım eder, birbirini görür, birbirine el-ele verir, birbirinin işini tekmil için, birbirine omuz-omuza, bel-bele verip berâber çalışırlar. Birtek Sâni’a verilse, birtek mevcûd gibi kolay ve sühûletli olurlar. İsm-i Hakk’ın şuââtı ve esmâsının tezâhüratı ve sıfâtının tecelliyâtıdırlar. Sûreten câmid, şuûrsuz iken, gâyet hayatkârâne ve şuûrdârâne vazifeleri ve tesbîhâtları vardır. Zevâl ve ademe gitmiyorlar.

Mevcûdâtı, mevcûdât hesâbına hizmetten azlederek, ma’nâ-yı ismiyle bakmamak gerektir. Mevcûdât-ı Lâtife, âlî, sermedî ve dâim-üt tecelli bir cemâl sâhibinin vücûd ve bekâ ve vahdetini gösterirler. Her birisinin üstünde, birer melek-i müekkel var olmak lâzım gelir. Tâ ki o cismin gösterdiği vezâif-i ubûdiyet ve hidemât-ı tesbîhiyesini âlem-i melekûtta temsil etsin, dergâh-ı ulûhiyete bilerek takdim etsinler. İnsana âid gâyesi bir ise, Sâniinin esmâsına âid binlerdir. Mevcûdâtın Menşe’i dört maddedir: Müvellid-ül mâ (hidrojen), müvellid-ül humuzâ (oksijen), karbon, azottur.

Mevcûdât-ı Seyyâle, Hâlık-ı Zül Celâl’in esmâ-i hüsnâsının âyineleridir. Hâlık-ı Zül Celâl’in kalem-i kudretinin elvâh-ı mütehavvilesidir. Vücûdlarıyla ve hayatlarıyla Vâcib-ül Vücûd’un vücûb-u vücûduna ve Ehadiyyetine şehâdet ederler. Zevâlleriyle, ölümleriyle Vâcib-ül Vücûd’un ezeliyetine, sermediyetine ve Ehadiyyetine şehâdet ederler. Mevcûdâttaki tesânüd, bel-bele verip, birbirine karşı muâvenet elini uzatıp, birbirinin suâl-i hâcetine “Lebbeyk! Baş üstüne” derler. 

El-ele verip, bir intizâm ile çalışırlar. Baş-başa verip, zevilhayata hizmet ederler. 

Omuz-omuza verip, bir gâyeye müteveccihen bir Müdebbir-i Hakîm’e itâât ederler.

Okunma Sayısı: 1971
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • A. AYDIN

    14.10.2019 15:03:41

    Bu ders, Hulasatü'l-Hulasa olduğundan meyve özü gibi. İki paragrafı bile tatlandırmak için kâfi. Allah razı olsun.

  • Ramazan ÇALIŞAN

    14.10.2019 10:24:42

    Herşeyden Cenab-ı Hakk'a karşı pencereler hükmünde çok vecihler var. Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kâinatın hakikatı; esma-i İlahiyeye istinad eder. Herbir şeyin hakikatı, bir isme veyahut çok esmaya istinad eder. Eşyadaki sıfatlar, san'atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor. Hattâ hakikî fenn-i hikmet, "Hakîm" ismine ve hakikatlı fenn-i tıp "Şâfî" ismine ve fenn-i hendese "Mukaddir" ismine ve hâkeza herbir fen, bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemalât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatları, esma-i İlahiyeye istinad eder. Hattâ muhakkikîn-i evliyanın bir kısmı demişler: "Hakikî hakaik-i eşya, esma-i İlahiyedir. Sözler - 627

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı