Öfke ve nefret, menfî bir duygudur.
Bazı insanlara ve fikirlere karşı kızgın veya küskün bir tavırdır. Yani bir şeye veya bir kimseye karşı insanda meydana gelen şiddetli olumsuz hâldir. Öfke ânî ve geçici kızgınlık hâli iken, nefret daha uzun ve kalıcı öfke sınırlarını aşan, yöneldiği kişilere karşı tiksinti, düşmanlık ve önyargılar uyandıran çok daha tehlikeli bir duygudur.
“Nefret ediyorum!” sözünü çok duymuşuzdur. Hatta bizzat her birimiz istimâl etmişizdir. Hoşlanmadığımız hâl ve davranışlara veya kızdığımız ve sevmediğimiz insanlara karşı nefret duygusunu fıtrî olarak kullanırız. İnsanın içinde hâsıl olan bu menfî duygu ânî olarak nefsin teşeffisi olarak ortaya çıkar. Nefis rahatlamak için bu duyguyu kullanır ve öcünü almış olur. Halbuki nefret, hamiyetin zıddıdır. Belki nefret, teşeffi-i gayz denilen öfkeyi dindirmeye yardımcı olabilir. Ancak nefretin istimali ve istikâmeti kimden kime veya hangi sıfatlara olacağı çok önemlidir. Meselâ “O mezkûr cinayetleri işiten her bir dinleyici, onları işleyenlere karşı kalbinde yavaş yavaş bir nefret ve bir öfke hâsıl olması, hem gittikçe de o nefretin şiddetlenmesi normal seyrinin icabıdır, şe’nindendir. Öyle ki, o nefret ve öfke, dinleyiciyi, teşeffi-i gayz denilen öfkesini dindirmek ve cinayet sahiplerinin yüzlerine karşı nefret ve tahkirle mukabelede bulunmak için, o cinayetleri işlemiş kimseleri görmeye arzulandırır.”1 Demek nefret, ehl-i fesad, ehl-i dalalet ve cinayet işleyenlere karşı istimal edilmesi gereken bir duygudur. Ehl-i imana karşı ancak şefkat ve merhamet edilmelidir.
Tenkidin saiki
İnsanı tenkide sevk eden iki muharrik unsur vardır. “Ya nefretin teşeffisidir, veya şefkatin tatminidir. (Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.)”2 Tenkidin saiki, yani insanı tenkide sevk eden unsurun birisi nefretin intikam alma arzusudur. Yani tenkidi, sevmediği ve düşman olduğu kişiyi yıkmak ve zarar vermek için yapıyor. Zira düşmanın ayıbı ya intikam için ya da düşmanı alt etmek için araştırılır. Bu vaziyet menfî tenkid sınıfına dahildir.
Ya da insan sevdiği dostuna şefkat edip acıdığı için onu o kusurdan muhafaza etmek, dostunu bir yanlıştan ve zarardan kurtarmak için ikaz mahiyetinde tenkid eder. Bu vaziyette dostun kusurunu kapayıp, onu o kusur ve zarardan kurtarmak için tenkid edilir. Bu tenkid müsbet tenkiddir. İnsan sevmediği kişiyi ya da kusur gördüğü davranışları tenkid edebilir. Ancak bizleri tenkide sevk eden tetikleyici sebep, eğer sırf üstün gelmek veya tenkid edilen kişiyi yerin dibine batırmak maksatlı olursa, bu tenkid İslâm’ın kabul ettiği bir tenkid tarzı değildir.
Öfke ve nefret marazı
Nefret duygusu önce menfî tenkid ile başlar. Nefret, adavet ve kin duygusunun fiile dönmüş hâlidir. Madem insanda bulunan duyguların mecazî ve hakikî iki cihette istimali var. Nefret duygusunu da doğru yerde istimal etmek gerekir. Meselâ; insan nefret duygusunu başta nefsi olmak üzere kâfir ve zalimlere çevirirse, bu duygunun şiddetini teskin edebilir. Mü’min ve masum bir insandan nefret edecek ise, o mü’minin masum ve muhabbete layık sıfatlarını hatırlamak gerekir. Yoksa nefret duygusunu yanlış yerde kullanmış olur. Siz eğer o bozuk olan menfî öfke ve nefret seciyenizle şifayı arıyor ve içinizdeki öfke ve gayzınıza bir teşeffî, bir içini boşaltıp rahatlama istiyorsanız, biliniz ki; bu hastalık öyle bir marazdır ki, sizdeki maraz ve hastalığa birçok hastalıkları ilâve etmektedir. Sizin hâliniz öyle birisine benziyor ki; intikam almak için kırılmış elini kullanır, hâliyle o ele kırıklık üstüne kırıklıklar eklemiş olur.
Duyguların yönünü müsbete çevirmek
İnsanın diğer duyguları gibi nefret duygusunu da yok etmek mümkün değildir. Çünkü duygular fıtrîdir. Ancak bu duyguları doğru ve istikamette kullanmak insanın iradesine bağlıdır. İnsanlara “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz” denilse daire-i ihtiyarında bir emr-i teklif olur. Fena haslet olan menfî öfke ve nefret, âli bir haslet olan nefret-i hakikîye inkılâp edebilir. İnsan işlediği günahlara, kendi nefsine ve şeytana karşı öfke ve nefret duyabilir. Bu öfke ve nefretin doğru yerde istimalidir. Zaten öfke ve nefret duygusu bunun için verilmiştir. Ancak insan öfke ve nefret duygusunu doğru yerde değil de mü’min kardeşinin kusur ve hatalarına karşı kullanırsa kendisinde bulunan bu duyguyu yanlış yerde kullanmış ve günah işlemiş olur. Çünkü mü’min mü’minin kardeşidir, onun kusur ve hatalarına öfke, nefret ve tahakkümle değil, şefkat ve merhametle muamele etmelidir. Öfke ve nefret duygusunu nefsimize ve şeytanımıza karşı kullandığımızda sevap işlemiş olurken, mü’min kardeşimize karşı işlediğimizde günah işlemiş oluyoruz.
Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’câz
2- ESDE, s. 416.