İşlenen günahlar, maddî hastalıktan daha musîbetli, manevî hastalıklardır.
Bu manevî hastalıklar insanın ebedî hayatını zarar verme ihtimali çok büyüktür. Hususan bu asırda maddî hastalıklardan ziyade, manevî hastalıklar olan kebâir ve günahlar insanın kalbini ifsad eder. Hem “O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikap ederler.”1 Ayrıca “Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da ulûm-i akliyeye tavaggul etmek nisbetindedir. Demek manevî olan hastalıklar, insanları aklî ilimlere teşvik ve sevk eder. Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye müptelâ olur.”2 Anlaşılan odur ki manevî hastalıklar emraz-ı kalbiyeye(kalbî manevî hastalıklara) sebep olurlar.
İnsan bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmiştir. Vazifesi ise “Taallümle tekemmül etmektir.” Ancak insan nefis, his ve heves cihetiyle şeytanın da ilkaatı ve vesvesesi altında imtihanı kaybedebiliyor. İstikâmet olan vasat çizgiden kayarak zulme girebiliyor. Böylece günahlara müptelâ ve manevî hastalıklara giriftar oluyor. Hâlbuki “Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için manevî hastalıklardır.”3 Netice itibarıyla “İşlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.”4 Bediüzzaman da “Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır.”5 diye bu manevî hastalıklara dikkat çekiyor.
Kapanması gereken kapıları bitiriyoruz
Uzun süredir “Kapanması gereken kapılar” üst başlığı ile alâkâlı “manevî hastalıklar” olarak kabul edebileceğimiz seri yazılar neşrettik. Bu yazıların tamamı Risale-i Nur’dan tespit edebildiğimiz mefhumlardır. Seneler önce “manevî hastalıklarımız” olarak tespit ettiğimiz mevzuları bu seri yazılarda yine Risale-i Nur’u referans alarak incelemeye ve anlamaya çalıştık. Elbette yazı serisi içersinde zaman zaman neşredilen yazılara tashihatlar, çıkarmalar ve eklemeler yapmaya çalıştık. Hususan müdakkik nazarların hem tenkid, hem de takdirleriyle birlikte tavsiye ve katkılarını nazar-ı dikkate aldık. Hepsine teşekkür ediyoruz.
Şimdilik iki yüz sayfayı aşkın bir yekûn teşkil eden seri yazımız bir kitap dosyası hacmine ulaşmış durumda. Yazı serisi süresince hem mesajlarla, hem de yorumlarla veya bizzat şahsımıza ısrarlar bu yazı serisinin kitaplaşması konusunda temenniler iletildi. Bu temennilere inşaallah yazı serisi bitsin Yeni Asya Neşriyat sorumlularıyla iletişime geçeceğimizi beyan ettik. İşte bu yazımızla serimiz hitama ermiş oluyor. Şimdi sıra yazı serimizi tekrar gözden geçirmek ve edite etmek olacak. Biz, bize düşen tarafı tekmil etmeye gayret edeceğiz, sonra neşriyat servisine dosyamızı tevdi edeceğiz. Gayret bizlerden, tevfik Rabbimizden inşaallah.
Usûl-ü hakikate nasıl yürüyeceğiz?
İnsan manen terakki etmek için imtihana tâbi tutulmuştur. Bu imtihan dünyasında manevî terakki ve tedenniye muhatap olan insan, imtihanı kazanıp ebedî hayatını kazanmaya çalışırken, kaybetmek tehlikesiyle de baş başadır. Buna binâen muhabbet-i dünyayı bırakmayan, nefse nisbet ve tefahhurdan tecerrüt kapılarını tam kapamayan usûl-ü hakikate yürüyemez ve neticeye ulaşamaz. Enaniyet-i ilmiye insanın kazandığı feyz ve varidatı perdeliyor ve hakikati parçalıyor. Feyz ve varidat enaniyet-i ilmiye üzerine bina olmuyor. O zaman insan gabîleşiyor, basitleşiyor ve sathîleşiyor. İnsan Risale-i Nur’un kudsiyet, feyz, bereket ve varidatına mazhar olduğu zaman, o insan hikmet pınarı oluyor. Hakikat o hikmet pınarından tereşşuh ediyor. O zaman hakikat telemmu edip fışkırıyor. Risale-i Nur’un hakikatleri, bitmek tükenmek bilmiyor. Çünkü Risale-i Nur tefekkürü genişletiyor. İşte bu kudsiyetlere mazhar olmak için; manevî hastalıklar olan kapıları kapayacaksın, günahlardan kaçacaksın, gözüne sahip çıkacaksın. Gözün muhafaza edilmesi lâzımdır ki, hakikat perdelenmesin.
Dipnotlar:
1- Şualar, s. 616.
2- Mesnevî-i Nuriye, s. 83.
3- Lem’alar, s. 331.
4- Age., s. 21.
5- Emirdağ Lâhikası-II, s. 580.