Başlığı “Gaybî âlemler nerede” olan yazımızda, Ravza’nın Cennet bahçesi olduğunu, Havz-ı Kevserin minberin altında bulunduğunu, Peygamber Efendimizin (asm) Cennetten bir salkım üzüm koparmak için nasıl uzandığını söylemiş ve bir vücud nev’inde, muhtelif âlemlerin beraberce bulunabileceğine, aralarında sıkışma olmayacağına değinmiştik.
Berzah âlemi, mezarın içinde midir ki, kabirlere selâm veriyoruz, diye sormuştuk. Haşir meydanı ve Cehennemin “arzın medar-ı senevîsi” ile ilgisinden bahsetmiştik. Yedi sema konusunun yedinci yorumu, bu hakikatlerin daha derin anlaşılmasını sağlayıcı olmasından kaldığımız yerden devam edelim.
YEDİNCİSİ: Şimdi yedi sema konusuna bir de şöyle bir algoritma üzerinden bakalım:
Malûm, sonsuzluk algılanamaz. Sınırsız bir varlık yokluk gibidir, anlaşılamaz. Ama ona bir hat çekerek belli bir alanı tayin ettiğimizde o alanı görebilir ve parçası olduğu sonsuzluk hakkında “nokta kadar” bir bilgi edinebiliriz.
Bir hat (doğru) iki noktanın birleştirilmesinden oluşur. İki doğrunun kesişmesiyle bir satıh (düzlem) meydana gelir. Bu düzleme derinlik eklediğimizde sonsuzluk içinde belli bir yer kaplayan cisim ortaya çıkar. Artık biz onu görebiliriz. O yüzden bu cismânî âlemimizde her şey üç boyutludur. Yani her cismin bir boyu, bir eni, bir de derinliği vardır.
Şimdi elimizdeki bir doğruyu yuvarlakça bükelim ve bir çember elde edelim. Bu çemberin içini doldurarak ona ikinci boyutu eklediğimizde çemberimiz bir daireye yani düzleme dönüşmüş olur. Bu daireye üçüncü boyut olan derinliği ilâve edersek, dairemiz küreye inkılâp eder. (Bu üçüncü boyut olan derinliği kareye eklersek küp, üçgene eklersek piramit meydana gelir ve hâkezâ.)
Nasıl ki, daire düzlemine, üçüncü boyut olan derinlik eklenince küre ortaya çıkıyor. Ve bu küre o daire düzleminin bir nevi seması hükmüne geçiyor. Aynı şekilde, bu üç boyutlu cismânî âleme faraza dördüncü bir boyut eklense o boyut da bu fizik âlemin seması olmaz mı?
Nokta doğrunun, doğru düzlemin, düzlem kürenin sadece bir yüzü olduğuna göre, bunların her birinin faraza şuuru olsa, kendinden bir sonraki aşamayı ne kadar tasavvur edebilir?
Derinlik boyutuyla yakaladığımız bir hakikat menfezinden biraz daha derinlere inelim:
Düşünelim ki, dört boyutlu bir âlem daha varsa, yukarıda saydığımız üç boyutuyla bu cismânî âlemimiz, dört boyutlu o âlemin nesi olur? Sadece bir düzlemi olur, değil mi? Veya farz edin ki “tenteneli bir perdesi” olsun. Ve o dördüncü boyut da, bu üç boyutlu âlemin bir nevi seması mesabesinde olmaz mı?
Şimdi, beş boyutlu daha gelişmiş bir başka âlemin var olduğunu farz edersek önceki dört boyutlu âlem onun nesi olur? Elbette sadece düzlemi olur. Peki, bu durumda bizim üç boyutlu fizik âlemimiz, beş boyutlu âlemin nesi hükmünde kalır? Bir çizgisi durumuna düşer, değil mi?
Bu minval üzere gittiğimizde ve altı boyutlu bir âlem tasavvur ettiğimizde, beş boyutlu âlem onun sathından, dört boyutlu âlem onun hattından, üç boyutlu bizim bu fizik âlemimiz de onun bir noktasından ibaret kalır. Ve her ilâve boyutlu âlem, önceki âlemin bir nevi seması hükmüne geçer.
Daha derinlere inip boğulmadan bu menfezden çıkalım. Bu algoritma, yedi kat sema hakkındaki tefekkürümüzü kısıtlayan üç boyutlu kâinat algımızı aşmamızı sağladığı için önemlidir. Yoksa hakikat-i hâli ve doğrusunu Allah bilir.
Mülk Sûresi’nin başında: “O Allah ki, yedi sema yaratmış bir biriyle mutabık” 1 buyruluyor. Âyetteki “Tıbâka” kelimesi bir şeyin kapağına veya örtüsüne denir ki, yekdiğerine mutabık, birbirine uyumlu, taaddütleriyle birlikte aralarında sıkı bir nizam ve irtibat olan tabakalar demektir. 2
Bediüzzaman Hazretleri, dünya semasının yıldızlarla süslendiğini bildiren âyetlerden 3 hareketle, tabakaları ve yıldızlarıyla birlikte görünen bu âlemin sadece dünya seması olduğunu, diğer altı semanın ise başka âlemlere baktığını açıkça ifade eder. 4 O halde altı semayı, bu cismanî âlem içinde aramak yerine bu cismânî âlemi diğer altı sema içinde aramak daha doğru olur. “Semâvât âlemi, yalnız âlem-i cismanîye bakmıyor. Belki âlem-i ervahı ve âlem-i melekûtu tazammun ettiğinden, bir cihette perde altında âlem-i şehâdeti ihata etmiştir.” 5 Ama “Gafil nefis, âhireti dünyanın bitişiğinde ve dünya ile bağlı bir menzil zannediyor” 6
Hülâsa, bu şehâdet âleminde, dünyayı zarf gibi çepeçevre kuşatan ve her yönüyle ona tavan olan yıldızlar ve galaksilerle süslenmiş bir sema nasıl varsa, aynı şekilde, gerek misal âleminin, gerek gayb âleminin, hatta ahiret âlemlerinin dahî her birini kuşatan, damı hükmünde birer semâ tabakası vardır. Evet, “Nev-i beşerin yedinci tabakası ve en yüksek tâifesi ise, semâvat-ı seb’ayı âlem-i şehadete münhasır görmüyor. Belki âvâlim-i uhreviye ve gaybiye ve dünyeviye ve misaliyenin birer muhit zarfı ve ihatalı birer sakfı olan yedi semâvâtın var olduğunu fehmeder.” 7
(Devam edecek)
Dipnotlar:
1- Mülk 67/4.
2- Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Mülk, 4.
3- Fussilet Sûresi, 41/42.
4- M. Nûriye, (Trc. Ü. ŞİMŞEK) Zeylü’l-Habbe.
5- 28. Lem’a, 28. Nükte.
6- M. Nûriye, Zerre.
7- 12. Lem’a, 2. Mesele.