Biz Kemalistleri hep “devlet gücünü ve toplumsal gücü kötüye kullanmaktan vazgeçin” diye ikaz ettik. Siyasetle ilgilenenlerini hep samimiyete ve demokrat olmaya dâvet ettik.
“1881’de doğmuş birinin ‘Türk’ün ‘atası’ adını nasıl alabildiğini sorgulayın ve cevabını bize de bildirin” dedik. Duymadılar.
“Saparmurat Niyazov’un bir kanunla kendi adını neden ve nasıl olup da Saparmurat ‘Türkmenbaşı’ olarak değiştirdiğini de düşünün” dedik. Duymazdan geldiler.
“29 Ekim 1923’te yapılan baskın seçime ‘tek aday’ olarak girip kazanan(!) bir kişinin nasıl olup da seçimli sistemin yani demokrasinin zirvesi sayılan cumhuriyetin ‘kurucusu’ ve o cumhurun ‘seçilmiş başkan’ı olduğunu bize de açıklayın” dedik. Olmadı.
“Laikliğin laik mabedi olan anıtkabirde yüzü kıbleye değil güneşe dönük olarak yatırılan bir kişinin dinlerle ve bilhassa İslâm’la ilişkisini siz samimî olarak sorgulayın, korkmayın” dedik. Bu bile olmadı, olamadı.
Ama üç gün önce dokuzu beş geçe Türkiye’nin en çok yabancı turist alan mekânı durumundaki Kapalıçarşı’nın en işlek caddesinde -muhtemelen videosunu izlediğiniz- şu olay oldu:
Mekânın sahipleri mekânın diğer bir sahibini turistlerin gözünün önünde “sen nasıl bizim atamıza saygı duruşunda bulunmazsın da yürümeye devam edersin” diyerek tartakladı. Hem de kendi saygı duruşunu boza boza…
Daha ilginci, bu olay vesilesiyle çıkan arbedede kalabalığa karışan ve hazırol duruşu bozulan eli cebinde ya da eli ardında adamlar İstiklâl Marşı sırasında bile volta atmaya başladı.
Ve takke düştü…
Yani neredeyse her şey sahte…
Biz hep söylüyoruz:
Resmî din, din değildir. Hele bu vicdan hürriyeti asrında…
Resmî saygı, saygı değildir. Bu samimiyet çağında…
Saygı duymayanın / hissetmeyenin saygı göstermesini istemek baskıdır. Bu bir mahalle baskısı da olsa, devlet baskısı da olsa aynıdır.
On Kasım saygı duruşu paylaşımlarının hepsinin çürük ve samimiyetsiz olması haklı ihtimalini gündeme getiren bu olay bizim değil Kemalistlerin sınavıdır.
Herkesin durduğu yerde yürümek bir iddiadır. Deli cesareti gerektirir. Bu hareket sırf bu yüzden tebrik edilmeyi gerektirir.
Bir zamanlar Van’da bir resmî törende tam da saygı duruşu başlayınca büstün dibine tiydittiren münasebetsûz kelbin hikâyesini bilirsiniz. Herkes put gibi, o köpek rahat. Dakika dolmuş, köpek önde, had bildirici resmî zevat arkada, bir kovalamaca başlamış. Meydanın köftecisi de ikram niyetine çeyrekliği köfteyle doldurup arkalarından koşmuş.
Aynen onun gibi…
Bu olay aynı zamanda M. Kemal sevgisi şüpheli bütün liderlerin ve ayrıca demokratlaşmaya çalıştığını söyleyen CHP’nin ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sınavıdır.
“Bizim iktidarımızda ‘makam’ sahibi devlet memurları arkalarındaki duvara bayraktan başka bir şey asmak zorunda olmayacak” ve hatta “asmayacak/asamayacak” demek çok mu zor?
Zoraki ya da gönüllü, ama herkes “saygı gösteriyorsa” orası olsa olsa Kuzey Kore’dir. Sadece saygı duyan saygı gösteriyor ve diğerleri rutinini sürdürüyorsa orası demokratik toplumdur.
Ey siyasetçiler siz hangisini istiyorsunuz?
Bu toplumun çoğulculuğunu yeniden kurmak ve kutuplaşmalardan kurtulmak istiyorsak gelin orta noktada buluşalım.
Avrupa Birliği hedefini yeniden canlandıralım.
Zira orada kalmadı böyle saçmalıklar.