Bugün yüzlerce masumun şehit olmasına ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan menhus darbe teşebbüsünün dördüncü yıl dönümü.
Samimî AKP’li dostlarımızla şu konularda mutabıkız:
1- Darbe teşebbüsünün “arka planı” kolay kolay ve belki de hiç aydınlatılamayacak.
2- Darbeyi planlayanlar, darbe yaptığının farkında olarak darbeye karışanlar ve destek olanlar cezalandırılmalı.
3- Kopya veya itibar suikastı gibi somut suçlar işlemiş olanların çoğu hakkında bu suçlar sebebiyle yargılama yapılmıyor. Zira bu mesele suç ortaklığını ve dolayısıyla siyasi ayak tartışmalarını da gündeme getiriyor. Bu sebeple bu suçlar yapanın yanına –şimdilik- kâr(!) kalıyor.
4- Darbeyle ilişkisi olmayan, somut suç işlediği de iddia edilmeyen yüz binlerce kişi, cemaat mensubiyetini gösteren delillerle ve “cemaat eşittir terör örgütü” denilerek devletten uzaklaştırılıyor, yargılanıyor, sabıkalı sayılıyor ve damgalanıyor.
İşte bu son mutabakat konusunda AKP’li dostlarla bir ayrılma yaşıyoruz.
Biz bunun bir zulüm olduğunu ve sadece dünyamıza ve toplumsal dokumuza değil bu milletin fertlerinin ve bilhassa gençlerinin inancına ve ahiretine de zarar verdiğini söyleyip yazıyoruz. Hem yargıyı ve hem de bilhassa yargıyı kendi halinde bırakmayan ve basını da siyasi intikam duygusunun aracı olarak kullanmaya kalkan yürütmeyi ve güvenlik bürokrasisini eleştiriyoruz.
AKP’li dostların önemli bir kısmı eleştirel bakmayı başarıyor ve “bu adil de değil doğru bir uygulama da değil” diyor.
Bir kısmı “bu doğru ve gerekli bir uygulama” diyorlar. Diğer bazıları ise “doğru değil ama gerekli” diyorlar.
İşte bu grup, hepimizin bildiği “ama onlar da …” ile başlayan kalıp cümleler kuruyorlar.
Kast ettiklerinin ne olduğunu anlamak her zaman kolay değil. Sohbet ilerlediğinde genellikle geri adım atıyorlar ve “maksadım bu kadar ileri gitmek değildi” diyorlar. Hatta özür diliyorlar.
1- Kalıptaki “ama…” girişi aslında şu anlama geliyor: “Evet iktidarımız döneminde onlara zulmediliyor. Ama onlar da her konuda masum değiller. Demek vardır bir kabahatleri. Devlet ne diyorsa doğrudur.”
Böylece “ama” bağlacı bir yansıtma ve mazeret bağlacı olmuş oluyor.
2-Kalıptaki “… onlar …” kısmı, “suç ve ceza şahsidir” prensibini ihlâl eden bir toptancılık örneği olarak sosyal tarihteki yerini alacak kadar vahim. Zira o “onlar”ın içinde yukarıda saydığımız darbeciler ve somut suç işlemiş olanlar yok. Bu kalıpta işaret edilen “onlar”ın büyük çoğunluğunun ya ticaret ya da ibadet tabakasında yer aldığını hepsi kabul ediyor. Zaten bir cemaatin de bir terör örgütünün de tepesinde “binlerce adam” olmaz.
İşte biz bu dostlarımızı tam ve mutlak adaleti temin etmek için gayret etmeye ve gayret edenlere destek olmaya çağırıyoruz. Bazıları istekli. Bazıları kerhen “evet” diyor.
Bizi internetten okuyan ve bu yazıyı “…öcü’lere destek” olarak anlamaya meyilli olacak dostlara bir tavsiye: Önce bu yazımızın en altındaki “yazarın eski yazıları” kısmında yer alan “Toplumlu örgüt riski” başlıklı dünkü yazımızı tıklayıp dikkatlice okuyunuz ki sohbet verimli olsun.