Geçen Pazartesi günü Resmî Gazetede Anayasa Mahkemesinin bir bireysel başvuruda verdiği bir pilot karar yayınlandı.
Caner Şafak Başvurusu olarak adlandırılacak olan 2024/41763 numaralı bu mühim kararın linki:
https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/bireysel-basvuru-basin-duyurulari/alacagin-enflasyon-karsisinda-deger-kaybina-ugramasindan-kaynaklanan-zararin-tazmin-edilmedigi-iddiasiyla-yapilan-basvuruya-iliskin-karar-pilot-karar/
AYM bu kararında özetle, TL borcunu geç ödeyen borçlunun bu gecikme ve bilhassa enflasyon sebebiyle alacaklıya verdiği zararı tam tazmin etmek yönünden mevcut kanunların ve içtihatların yeterli gelmediğini, bu durumun yıllardır sürdüğünü ve genel bir hal aldığını, bu konudaki hak ihlâllerinin giderilmesini isteyen çok sayıda başvurunun Mahkeme önünde beklediğini açıklayarak Türkiye Büyük Millet Meclisini vazifeye davet etti.
Öncelikle oy birliği ile verilen bu karara vesile olan Başkan Kadri Özkaya, Başkanvekilleri Hasan Tahsin Gökcan ve Basri Bağcı ile üyeler Engin Yıldırım, Rıdvan Güleç, Recai Akyel, Yusuf Şevki Hakyemez, Yıldız Seferinoğlu, Selahaddin Menteş, İrfan Fidan, Kenan Yaşar, Muhterem İnce, Yılmaz Akçil, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı’dan oluşan Mahkeme heyetini ve Raportör Olcay Özcan ile başvurucu Caner Şafak vekili Av. Yılmaz Çolak’ı tebrik ediyor, TBMM’ye yönelik yeni görev davetlerini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Kötü uygulamalarla yetersizliği iyice anlaşılan kifayetsiz kanun hükmü şöyle:
“3. Aşkın zarar
“MADDE 122- Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
“Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.”
Eski Borçlar Kanununun “munzam zarar (inzimam etmiş - temerrüt faizine eklenmiş zarar)” dediği bu zarar için 2012’de yürürlüğe giren yeni kanunu kaleme alanların “aşkın zarar” demesi anlamsız idi.
Öncelikle AYM, kararında, “munzam zarar” terimini kullanmaya devam ederek hem kanun koyucunun değil, anayasa koyucunun iradesiyle bağlı olduğunu ve hem de kanun koyucunun terim tercihinin hatalı olduğunu göstermiş oldu. Tebrikler.
Hukuk fakültelerindeki hocaların üslubuyla soralım: Aşkın kime ne zararı var ki?
Yukarıdaki hüküm, öncelikle, temerrüt faizi denilen faiz türünün kanunî oranının çoğu zaman aslında “reel getiri” anlamında bir fazlalık/faiz olmadığını, sadece kanunla fikslenmiş güdük bir tazminat oranı olduğunu gösteriyor.
Gerçekten, 100 TL’lik alacağına bir yıl geç kavuşan ve bu bir yıl içinde enflasyon %40 olmuş iken kanunla belirlenmiş olan %24’lük temerrüt faizinin ilâvesiyle borçludan sadece 124 lira alabilen bir kişi, sadece enflasyon sebebiyle %16 zarar etmiş demektir.
Kanunun adına “temerrüt faizi” dediği %24’lük “temerrüt tazminatı” oranı bu kişinin reel zararının sadece enflasyondan kaynaklanan kısmının bir parçasını karşılamıştır.
Böyle bir zararı telâfi etmek isteyen alacaklı, açacağı munzam zarar davası ile ya da asıl davasındaki munzam zarar talebi ile “gecikmeden kaynaklanan zararını” karşılayabilir, ama ispat etmek şartıyla.
İşte, “neyin ispatı nasıl yapılacak, varsayım ve enflasyon oranları yeterli mi” sorusunun cevaplarındaki belirsizlikler yıllardır adaletsizlik sebebi idi.
Şimdi top TBMM’de.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da elbette vazifesinin farkında.
Keşke TBMM bu tür genelleşmiş ve kangrenleşmiş adaletsizlikleri böyle bir ikaza gerek kalmadan kendiliğinden çözebilse…